Dün 12 Eylül darbesinin 39. yıldönümüydü...
Ben, 12 Eylül karşı devrimini hep, kanlı istatistiklerin, acı tabloların, acımasız bilançoların dışında, dışarıdan alınan talimat ve destekle toplumun yaşamına konulan kahredici bir ipotek olarak gördüm...
12 Eylül, geldiğinde ne yapacağını çok ama çok iyi biliyordu!.. Türkiye’nin “dönüştürülmesi” için hazırlanan planın hazırlıkları 70’lerin son diliminde büyük bir titizlikle yürütüldü. Hatta, General Kenan Evren’in de bizzat itiraf ettiği gibi, “Bayrak Harekatı” adı verilen darbe, “durumun daha da olgunlaşması” için ertelendi... Bu süreç, başta Kahramanmaraş katliamı olmak üzere yüzlerce kıyıma, cinayete sahne oldu!..
Karşı devrimin zamanlaması mükemmeldi!.. Halk bırakın şikayet etmeyi, darbecileri davul zurnayla karşılamıştı. Türkiye’yi kan ve ateşe boğan terörün 13 Eylül sabahında sanki bıçakla kesilir gibi nasıl ortalıktan yok olduğu sorusu ise ancak yıllar sonra sorulmaya başlanabildi!..

-Artık master plan yürürlüğe sokulabilirdi!..

Üçlü sacayağı, yani ekonomik-siyasal-toplumsal projeler müthiş bir eşgüdüm içinde uygulamaya konuldu... Ekonomide “serbest piyasa” adı verilen soygun düzeni, siyasette ise “Atatürkçülük” maskesi altında Türk-İslam sentezi vahşi bir güçle dayatılmaya başlandı. Bu acımasız baskının hiçbir engelle karşılaşmaması için gereken formül ise gayet basitti:

-Toplumu dönüştürme projesi!..

Bu proje çok büyük başarıyla uygulandı... Tam 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi... 517 kişi idama mahkum edildi, 50 kişi asıldı... Gazetecilere toplam 3 bin 315 yıl hapis cezası verildi... On binlerce kişi işinden edildi... 39 ton gazete ve dergi yakıldı... Partiler, sendikalar, meslek odaları, hatta dernekler bile kapatıldı... “Atatürkçü” generaller, Atatürk’ün vasiyetinde yer alan Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu’nu kapatmayı da ihmal etmediler!..

-Plan başarıya ulaşmıştı!..

Kriz ve kaos yılları!..


İşte, başarıya ulaşan bu plan yaşamlarımızı çaldı!..
12 Eylül karşı devrimi bu ülkenin ruhunu öldürdü!.. Geleceğini kaybetmiş, çocukları ve kendileri için korkmaktan başka elinden bir şey gelmeyen, siyasetten iyice uzaklaştırılmış bir toplum yaratma projesi kazanmıştı!..

-Bundan sonrası çok daha kolay olacaktı!..

Karşı devrim sonrası “demokrasiye geçiş” adı altında neoliberalizme, bir başka deyişle “vahşi kapitalizme” demir zincirlerle bağlanma süreci başlatıldı... Yıllar içinde, çeşitli koalisyon hükümetlerine monte edilen yetiştirilmiş “neo liberal” elemanların “şahane” çalışmalarıyla bu rejimi, bu ekonomik prangayı ülkenin boynuna sıkı sıkıya geçiren zincirin halkaları bir bir hayata geçirildi!..

90’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle zincirlerinden iyice boşanan vahşi kapitalizm, hem siyasi, hem de ekonomik alanda çok önceden hazırlanmış projeleri teker teker uygulamaya koydu. Mesela Türkiye’de öncelik, bu vahşi plana karşı çıkacak, halkı uyaracak aydınların, yurtseverlerin katledilmesiydi!..

Plan, gayet başarılı şekilde uygulandı! Siyasi, ekonomik, toplumsal krizler birbirini izledi... Toplumsal hafızanın 12 Eylül Karşı devrimi tarafından iğfal edilmesi, bu planın işletilmesinde en büyük avantajdı!.. 90’ların ortasından itibaren krizin kaosa dönüştüğü süreci başla(tıl)dı!.. Şimdi sıra rejimi dönüştürecek projedeydi...

-Son dönemeçe girilmişti!..

Cumhuriyeti gömmek!..


90’ların ortasında başlayan siyasi kaos 7 yıl sürdü...
Siyasal İslam, 1995’te ilk kez sandıktan birinci parti olarak çıktı... Yüzde 21’le ipi göğüsleyen Refah Partisi iktidara ancak bir koalisyonla gelebiliyordu... Kısa süreli bir Anavatan-Doğruyol koalisyonu denemesinin ardından, Necmettin Erbakan’ın Başbakanlığında Refah-Doğruyol hükümeti kurulacak, bu süreç ise 28 Şubat bildirisiyle sonlanacaktı!..

Art arda yaşanan çalkantılar, ekonomik kriz, ardından kurulan üçlü koalisyon, dışarıdan ithal edilen Kemal Derviş’in IMF ve Dünya Bankası’nın bilgisi dahilinde hazırladığı ve dayattığı Türk ekonomisinin, tarımının “ölüm fermanı” anlamına gelen yasalar ve nihayetinde seçimlere daha 2 yıldan fazla zaman varken, gündeme sokulan “erken seçim”, ülkenin sürüklendiği yolu, yani kaderini belirledi!..

-Yalnızca 14 ay önce kurulmuş olan AKP, yüzde 34 oyla, Meclis’te yüzde 66 oranında sandalye elde ederek tek başına iktidar koltuğuna oturdu!..

Meclis’e girebilen ikinci parti yüzde 19 ile CHP olmuştu... Diğer partilerin tümü ise silinmişti!..

İşte biz, bu iktidarın 18’inci yılına girmek üzereyiz!.. Bu süreçte yaşananlar, bu yazının sınırlarını aşıyor, zaten yıllardır yazdığım şeyler... Ancak bir cümleyle özetlersem, şunu söyleyebilirim:

-1980’de açılan yolun sonunda böyle bir iktidarın oluşması eşyanın tabiatına gayet uygundu!..

CIA’nın 2006’da zamanın ABD Başkanı’na sunduğu raporda yazılanları daha önce de defalarca paylaşmıştım:

-Türkiye’de Başkanlık rejimine geçilmesi ABD menfaatleri açısından önceliklidir. Meclis, bürokrasi gibi engellemeler yerine bir kişi ile varılacak anlaşma; sorunların çok daha süratli aşılması açısından son derece faydalıdır!..

Yaşadığımız süreci göz önüne alınca ne kadar “doğru” bir teşhis olduğu anlaşılıyor!.. Cumhuriyeti gömme projesi yürüyor... Ancak ufak bir pürüz de göze batmaya başladı; halkın büyük bölümü başkanlık sistemine karşı, AKP’nin oyları da yüzde otuzlara gerilemiş vaziyette!.. Neredeyse 40 yıl sonra bu ne demek?

-Halk Cumhuriyetini ve Gazi Meclis’ini geri istiyor demek!..