31 Mart seçimleri Türkiye açısından milat oldu; artık Türkiye’nin nüfusunun çoğunluğu, yerelde AKP tarafından yönetilmiyor.

Biz seçimlerle uğraşırken, AKP’nin “İhvan-Müslüman Kardeşler” hedefli dış politikası da iyice karıştı. Mesela;

- Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından “soykırımla” suçlanan, ancak Türkiye’deki AKP iktidarı açısından “makbul insan”, Sudan diktatörü Ömer El Beşir iktidardan düştü.

- Libya’da Kaddafi sonrasında, Türkiye’nin de büyük desteğiyle kurulan geçici hükümet yıkılmak üzere; AKP’nin yıldızının hiç barışmadığı-Palermo’daki Libya barış konferansında daha birkaç ay önce Hafter’in Türkiye’siz toplantı isteğini, bunun üzerine Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın toplantıyı terk etmesini hatırlayın-  General Hafter’e bağlı güçler Başkent’e ilerliyor. İşin kötüsü, Hafter hem Rusya, hem de ABD’nin desteğini almış durumda. BM Güvenlik Konseyi’nde Libya’daki çatışmaların durdurulması için hazırlanan- ve üstü örtülü şekilde Hafter’i eleştiren- karar tasarısına ne ABD destek verdi, ne de Rusya. Üstelik, ABD Başkanı Donald Trump işi, bizzat Hafter’i telefonla aramayıp, “terörle mücadele alanındaki çabaları konusunda” övgüler düzmeye kadar vardırdı. Kısacası; AKP’nin uçaklarla milyonlarca dolar taşıdığı Libya’daki “müttefikleri” de iktidardan düşmek üzere.

Sadece Ortadoğu’da değil, ne ABD’de, ne de Rusya’da da işler iyi gitmiyor;

- Seçimlerden sonra, damat-Saray Sözcüsü ve Hulusi Bey’den oluşan heyetin Washington çıkarması – bakmayın Saray’dan yapılan açıklamalara- umulanı vermedi. ABD, Rusya’dan S-400 alınması halinde, Türkiye’ye yaptırım kararından geri adım atmış değil.

Geri adım atmaya meyilli asıl taraf ise bizzat AKP hükümeti gibi görünüyor. Yandaş yazarlar, “S-400’leri Rusya’dan alırız, ama paketlerinden çıkarmayız” ya da “S-400’leri Azerbaycan ve Katar gibi ülkelere göndeririz” gibi kaçamak yollar arandığının işaretlerini vermeye başladılar bile.

Düne kadar “S-400 alımından taviz yok” diyen Saray’ın S-400 konusundaki resmi politikası ise “işi komisyona havale etmek” olarak belirginleşiyor. AKP hükümeti NATO’ya “hadi gelin bir komisyon kuralım da, S-400’lerin NATO silah sistemlerine, özellikle de F-35 uçaklarına zararlı olup olmadığını araştıralım” söylemine geçmiş durumda.

Peki, bir yandan “komisyona havale”, diğer yandan ABD Başkanı Donald Trump’dan S-400’ler konusunda “muafiyet ricası” olarak belirginleşen AKP politikası olumlu sonuç verir mi?

Bu sorunun yanıtı da “çöküşü” işaret ediyor; Trump Türkiye’nin S-400 alımını ABD’nin Rus şirketlerine yaptırım uygulanmasını öngören CAATSA yasasından “muaf” olduğuna karar verse bile Kongre’yi aşmak neredeyse imkansız. Daha şimdiden “Kongre’den yeni yasa çıkartılıp, Trump’ın olası muafiyet kararının etkisiz hale getirilmesi” için Cumhuriyetçi ve Demokrat senatörlerin temaslara başladıkları haberleri geliyor.

- AKP’nin Türkiye’nin başına açtığı S-400 belasından kurtulmak için Moskova’ya yönelik yaptığı “yoklamalar” da “çökmüş” görünüyor;

Öncelikle şu iyice kesinlik kazandı; S-400 füzeleri konusunda, Rusya Türkiye’ye teknoloji transferi yapmayacak. Putin’in sözcüsü Dimitri Peskov, “S-400’lerin ülke dışında lisanslı ve ortak üretimine izin vermeyeceğiz” dedi. Yani AKP’nin S-400 alımını savunmak için sürekli gündemde tuttuğu, “Rusya füzeleri satarken, teknoloji transferi de yapacak. Ortak üretim gerçekleşecek” söyleminin de safsata olduğu bizzat Ruslar tarafından “çökertildi”.

Sadece bu kadar da değil;

Moskova yönetimi Batı’da sıkışan AKP hükümetini doğuda da cendereye sokacak bir hamle yaptı; Erdoğan’ın ziyaretiyle birlikte nükleer santral inşasının sürdüğü Akkuyu yakınlarında, Ruslar’a bir de “liman tahsis edeceği” söylentileri yayılmaya başladı.

“Nereden çıktı şimdi bu Ruslar’a liman tahsis etmek. Ne oldu milli ve yerli politikalara?” sorusunun yanıtı ise Suriye’de gizli. Moskova’daki görüşme öncesinde Putin’in AKP hükümetini İdlib konusunda sıkıştırması, bölgenin cihatçıların temizlenmesi için düğmeye basması bekleniyordu. Oysa görüşme sonrasında Putin, Beşar Esad güçleri ile ortak operasyon mesajı yerine, “İdlib’de Türkiye ile çalışmaya devam” mesajı verdi. Hemen ardından da, “Akkuyu’da Rusya’ya liman tahsisi” söylentileri ortaya çıktı. – Yakın tarihi hiç unutmamak gerekir; ABD ile asıl gerilim AKP hükümetinin Irak savaşı öncesinde Amerikalılar’a verdiği liman tahsisi ve Amerikan askerlerinin Türkiye’de konuşlandırılması sözünün, 1 Mart’ta TBMM’deki oylamada reddedilmesiyle ortaya çıkmıştı. Şimdi Rusya’ya liman tahsisi de 1 Mart tezkeresi sürecine çok benziyor.-

Türkiye’de yerel seçimlerde kaybeden AKP’nin dış politikası da giderek çıkmaza giriyor.

Artık “seçimlerde hiçbir zaman yenilmeyen Erdoğan” imajı yok.

Bu imajın çöküşü, bir de Türkiye’de giderek derinleşen ekonomik krizle birleşince, dış politikada da çöküşü getiriyor.

Sıkıntılı günler kapıda...