Üç gün önce görüntüleri ortaya çıktı. Bir infaz memuru, cezaevine konulurken hakaretlerine dayanamayıp, “siz kimsiniz” diye soran gazeteci Barış Pehlivan’a “ben devletim” diyerek arkadan iki kere vuruyor, efeleniyor, tehdit ediyor. Barış kötü muamele gördüğü gerekçesiyle şikayetçi oluyor. Savcı “asılsız” diyerek olayı örtüyor.

Peki videoyla işin aslı ortaya çıkınca cezaevlerinden de sorumlu Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, olayın üstüne gidiyor mu? Peki HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, kötü muamele iddiasını soruşturmak yerine “asılsız” diye kapatan savcıya o görüntüyü soruyor mu?

Bakın göreceksiniz. Yakında “görüntülerde darp olup olmadığı belli değil” deyip işi yine kapatacaklar. Oysa, cezaevinde işkence ve kötü muameleyi önlemek için tutuklu kabul alanlarının tamamında kamera olması gerekirken, Barış’ın muhtemelen “soyunma odası” olduğu gerekçesiyle kamera konulmamış bir odada tutulması, kötü muameleye orada uğraması dahi soruşturmacı için çok önemli bir delildir.

Hem Bakanı, hem HSK Başkanvekilini tanırım, birçok konuda takdir ettiğimi de saklamam. Ancak, bu konudaki tavırları benim için bir “vicdan ve adalet testi” olacak. Eğer geçemezlerse, “şunu yaptık, bunu yaptık” dediklerinde kendilerine hep şunu soracağım: “Ya adalet?”

★★★

Gelelim ikinci konuya:

Biliyorsunuz, CHP Yüreğir Gençlik Kolları Başkanı Eren Yıldırım, “vefa timlerinin faaliyetlerini engellemek, polise mukavemet etmek” suçlamasıyla tutuklandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bu olayı Van’da terör örgütünün vefa timlerine saldırısıyla bir tutarak “hedefleri aynı” açıklaması yaptı.

Olayı araştırdım. Soruşturma tutanaklarını okudum, olay anında çekilen videoları izledim. Durum öyle Erdoğan’a ve kamuoyuna aktarıldığı gibi olmamış:

Olay günü akşam saat 22.00 sıralarında Yüreğir Kaymakamlığı önündeki kamyondan Yüreğir Belediyesi araçlarına patates ve soğan çuvalları naklediliyor. O sırada annesi, babası ve küçük kardeşiyle iftar sonrası yürüyüşe çıkan Eren Yıldırım bunu bir süre uzaktan izliyor, kameraya alıyor. Ardından kamyonun yanına giderek yardımların nereye götürüldüğünü soruyor. Meseleyi anlayınca “Biz de yardım yapıyoruz, niye Büyükşehir Belediyesi’ne de götürmüyorsunuz” diye tepki gösteriyor. Çuvalları kamyondan kamyona transfer edenler sinirleniyor. Bazıları “kimsin sen, git işine” diye bağırmaya başlıyor. Eren Yıldırım, “CHP Gençlik Kolları Başkanıyım” yanıtını veriyor. Görüntülerde sivil birinin “Hadi kardeşim, gidin, kalabalık yapmayın” diye bağırdığı anlaşılıyor. Eren Yıldırım’ın annesi “niye bağırıyorsunuz” diye tepki gösteriyor. Sivil bir şahıs, “gidin kardeşim, herkes geliyor, görev yapamıyoruz” diyor. O sırada yandan biri, aileye “yürüyün gidin ulan” diye bağırıyor. Bu arada bir silaha mermi sürüldüğü net bir şekilde duyuluyor. Anne biraz da panikle “Ne yapıyorsunuz siz? Halka silah mı çekiyorsunuz” diyor. Aynı cümleyi Eren Yıldırım da kuruyor. İşin içine silah girdikten, namlu ailenin küçük çocuğuna çevrildikten sonra Yıldırım ailesinin paniği artıyor, sesler yükseliyor. Silahı havaya kaldıran şahıs “ben de kaymakamım” diye bağırıyor. Eren Yıldırım 155’i arıyor ve silah çektiği için o şahıstan şikayetçi oluyor (Soruşturma sırasında silahlı şahsın Kaymakamlık koruması olduğu anlaşılıyor). Sonrası malum:

Biri çocuk 4 kişilik Yıldırım ailesi, Valiliğe göre “25-30”, AK Parti İl teşkilatına göre yedi kişilik bir saldırgan gruba dönüştürülüyor. AK Parti milletvekillerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da bu yönde bilgiler veriyorlar. Konu Erdoğan tarafından devlet güvenlik meselesi yapılınca da bir gün önce serbest bırakılan Eren Yıldırım (atfedilen suçlama en fazla ev hapsi gerektirirken) tutuklanıyor.

Hz. Ali “Devletin dini adalettir” demiş.

Peki bir gün kendine emanet edilen eli kolu bağlı bir tutukluyu yumruklayan bir infaz memuru, başka bir gün beğenmediği bir soruyu soran vatandaşa silah doğrultarak “ben kaymakamım” diyen bir polis “devlet” ise “adalet” kim?