Gelin biraz gerilere gidelim.

Aranızda ilk televizyon yayınlarını anımsayan kesin vardır.

Ankara’da ilk kez 1968’de 500 saat yayın yapılmış ama teknik sorunlar nedeniyle sürdürülememiş.

Asıl yayınlar 1970 yılında Zafer Bayramı’nda, yani 30 Ağustos’ta başlamış ve devamında Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri paket yayınlar gösterilmiş.

1971 yılında ilk canlı yayın İzmir’de Akdeniz Olimpiyatları’nı göstermek için yapılmış.

Bu yayını, Eskişehir ve Balıkesir illerinden yapılan yayınlar izlemiş.

TRT nedeniyle televizyon yayıncılığının başkenti Ankara olmuş ama Eskişehir de televizyon yayıncılığında fark yaratmış.

★★★

Bugün size o farkın mimarlarından söz edeceğim.

Öncelikle Figen Atalay imzasıyla 27 Kasım 1993 günü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan “Duvarların dışındaki eğitim: Açıköğretim Fakültesi” başlıklı yazı dizisindeki bir anekdotu aktaracağım:

Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde “Kapalı Devre Televizyon ile Eğitim Projesi” başlamıştı. Akademi’de bir derslik, deneme çalışmaları için stüdyoya çevrilmişti. Stüdyonun en önemli parçası Ankara’daki Amerikan Pazarı’ndan satın alınan “mini” televizyon kamerasıydı. Kamera işlevini gayet iyi yerine getirmekteydi ama bir sorunu vardı: Çok küçüktü ve oyuncak gibi görünüyordu.

Bir gün projeyi tanıtmak için gazeteciler stüdyoya çağrıldı.

Bir yetkili, “gazeteciler oyuncak gibi görünen bu kamerayla dalga geçer” endişesini dile getirdi. Projenin sorumlusu Yılmaz Büyükerşen ve ekibi “oyuncak gibi kamera” görüntüsünü değiştirmek ve kameraya biraz “ciddiyet” kazandırmaya karar verdi.

Önce cam elyafından bir kutu yapıldı. Ön tarafına da AKAİ marka piknik tipi bir televizyon ekranı yerleştirildi. Üzerine de “Atatürk Televizyonu” yazısı yapıştırıldı.

O oyuncak gibi görünen kamera, televizyon ekranı ve görkemli kutusu sayesinde artık vizörü ve monitörü olan profesyonel kamera gibi görünüyordu.

Projenin adı da doğal olarak “Atatürk Televizyonu – ATV” oldu.

★★★

Şimdi gelelim hikayenin devamına:

ATV, kısa sürede eğitim öğretim programları vermeye başladı. Ancak bir sorun çıktı. Devletin radyo ve televizyon kuruluşu TRT, “yasalara aykırı olduğu” gerekçesiyle Akademi’nin ve dolayısıyla ATV’nin yayın yapmasını engelledi.

1971’deki 12 Mart cuntasının kudretli generallerinden Eskişehir Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral İrfan Özaydınlı ise TRT’nin bu çabasını engellediği gibi TRT’nin Ankara yayınlarının Akademi üzerinden Eskişehir’de de izlenmesini sağladı.

1973’te Cumhuriyet’in kuruluşunun ellinci yıldönümünde görkemli kutlamalar yapılsın diye kamu kuruluşları ile üniversitelere verilen “kutlama ödeneği”nden Akademi’nin payına 70 bin lira düştü.

Yılmaz Büyükerşen ve ekibi, o parayla Fransa’dan üç adet siyah beyaz kamera, küçük bir video mikseri ve kameralar için üç adet sehpa ithal eder. Ortaya çıkan stüdyo sayesinde “Televizyon ile Eğitim Enstitüsü” kuruldu. Kısa süre sonra ATV, ETV (Eğitim Televizyonu) oldu ve ETV artık TRT ile yarışır hale geldi. .

1966’da bir yıllığına İngiltere’ye giden, orada “açık üniversite” tartışmalarını yakından izleyen Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in girişimleriyle doğan Akademi, ATV ve ETV derken 1982’den itibaren “Açık Öğretim Fakültesi”ne dönüştü. 1 milyon 400 binden fazla yerli ve yabancı öğrencisiyle dünyanın on mega üniversitesi arasına Çin’den sonra ikinci sıraya oturdu.

★★★

Bu başarının ardında bir “vizyon” olduğu açık. O vizyonun izlerini, Akademi dergisinin 1972’de yayınlanan bir nüshasında buldum. Prof. Büyükerşen, o dergide yayınladığı makalede uzun uzun geleceğinin eğitiminin kapalı devre televizyon yayınları ve uzaktan eğitim gibi teknolojik imkanlarla şekilleneceğini anlatmış. Makalenin sonuç bölümündeki şu cümlelere bakınca “vizyon” derken ne demek istediğimi anlayacaksınız:

“Mevcut öğretim düzenimizin, çağımızın öğretim düzeni dışında kaldığını bir gerçek olarak kabul etmek zorundayız. Öğretimde modern teknolojiden yararlanmanın yolları bir an önce araştırmamız ve bu arada TV sistemleri ile yöntemleri üzerinde tercih yapacak çalışmaları daha fazla gecikmeden başlamamız gerekmektedir. Müezzinlerin, mevlüdhanların ve gezici vaizlerin dahi hoparlör ve teypler vasıtasıyla modern teknolojiden yararlandıkları bir ülkede üniversitelerimizin, öğretimde TV teknolojisini kullanmak ve çağdaş öğretim düzeyine çıkmak yolunda öncülük etmesini beklemek, her halde bu ülke halkının tabii bir hakkı olsa gerektir!!!”

★★★

Bir tarafta Büyükerşen’in 1971’de oyuncak gibi görünen kamerayla kurduğu ATV, diğer tarafta AK Parti iktidarının güya “teknoloji projesi” olan FATİH’te çöpe giden tabletler ve milyarlarca lira...

Bir tarafta Büyükerşen’in 48 yıl önce kaleme aldığı uyarılar ile önerdiği vizyon, diğer tarafta korona salgını nedeniyle mecbur kaldığımız “uzaktan eğitim” konusunda yaşanan büyük aksaklıklar...

Teknoloji bu kadar ilerlemişken, eğitimde gerilemek ne acı değil mi?