Orta ve lise öğrenimimi 1949-1955 yılları arasında İzmit’te gördüm. İşin ilginç yanı, benim okuduğum İzmit Ortaokulu binasında, annemin babası da okumuşmuş. Dedem Vasıf Zade Şevket (Sümer), Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezi Budapeşte olan Budin eyaletinden göçmen olarak İzmit’e gelmiş bir ailenin çocuğuymuş. Kader onu sonunda Mersinli yapmış. Nasıl Mersinli olduğu da çok ilginç bir hikâyedir. Babamın görevi icabı bulunduğu Erzurum’dan ailecek İzmit’e gelince, Mersinli diye bildiğim annem, yıllardır görmediği akrabalarını bulmuştu. Ben de kendimi İzmit’le daha fazla özdeşleştirmiştim. Okula gidip gelirken, Selahattin Telser adında (zannedersem emekli bahriye gediklisiydi) bir matbaacının çıkardığı Hürsöz gazetesinin önünden geçerdim. Bir gün matbaadan içeriye girip Selahattin Bey’e “Ben bu gazetede ücret almadan çalışmak istiyorum” dedim.

GAZETECİ OLUYORUM

Yıl 1953’tü. Ben henüz 15 yaşındaydım. Sınıf arkadaşım Sırrı (tıp okudu, bevliye uzmanı hekim oldu) da gazeteciliğe meraklıydı. Artık onunla birlikte matbaaya gidiyor, İstanbul gazetelerinden İzmitlileri ilgilendirecek haberler seçip ertesi günkü Hürsöz’e koyuyorduk. Selahattin Bey, “İstersen yazı da yazabilirsin” dedi. Ben de kısa bir hikâye yazdım ve gazetede imzamla yayımlandı. Çok mutlu oldum. Kendi yazımı belki kırk defa okudum. Zamanla Hürsöz gazetesi gelişti. Pedallı makine gitti, yerine rulolu bir düz baskı makinesi geldi. Haftada birkaç gün okul çıkışı Sırrı ile birlikte matbaaya gidiyor, dizilmiş sayfadan prova alıyor, ters konmuş harfleri cımbızla çekip düzeltiyorduk. En sonunda yağlı bir sicimle “sayfaları bağlıyor” baskıya veriyorduk. 1955 sonunda Kadıköy’e taşındık. Benim bir dersten borcum vardı. Bir yandan ona hazırlanıyor diğer yandan “Kadıköy Ekspres-Üsküdar Postası” adlı bir gazetede adını “Can Kurtaran” koyduğum (yerli Mayk Hammer) dedektifin maceraları diye dizi hikâyeler yazıyordum.

GAZETECİLİK ENSTİTÜSÜ’NE KAYDOLUYORUM

1956’da lise diplomasını alınca Robert Kolej Mühendislik hazırlık sınıfına girdim. Dünya yakışıklısı Özer Uçuran (Çiller) ile orada tanıştım. Okul sadece öğleye kadardı. Öğleden sonra boş geçmesin diye, sadece öğleden sonra eğitim veren İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’ne yazıldım. Burhan Felek ve Cevat Fehmi Başkut’tan dersler aldım. Ertesi yıl Ankara’ya ODTÜ’ye girince bu sevdaya ara verdim. Arda Gedik’in davetiyle, 1983’te ekonomi haberleri danışmanı olarak Hürriyet’te yarı zamanlı çalışmaya başladım. Sevdam canlanmıştı. Çetin Emeç kısa bir süre sonra beni “köşe yazarı” ilan edince sevgilime kavuştuğumu hissettim. Her ne kadar ekonomi yazarıysam da gazetecilikten de çakarım. Gazetecilere, “Okunmak istiyorsanız mutlaka her yazıya veya her habere en az ‘bir isim-bir resim’ koyun” derim. Kimseyi bulamazsanız kendi fotoğrafınızı da koyabilirsiniz.

Son söz: İnsan insanı, en çok da kendini merak eder.