Koronavirüs salgını, öyle veya böyle, er veya geç bitecektir. Bunu kimselerin bilmediği bir şeyleri bilen adam edasında değil inancım icabı söylüyorum. İster Hıristiyan, ister Müslüman, ister Budist olsun, dindarlar kendilerini “inanan” (believer) diye tanımlar. Dindar olmayanlara da “inanmayan” (non-believer) veya “laik” (seculer) derler. Bu doğru değildir. Çünkü inançsız insan yoktur. Ama uhrevi (otherworldly) inançla, laik dünyevi (worldly) inanç farklıdır. Laik dünyevi inanç, kanıta dayalıdır (evidence based). Uhrevi yani ahrete inanç, kanıta dayalı değildir. Daha doğrusu inancın kendisi, kanıttır. Bu sebeple uhrevi inanç, inançtan öte bir duygudur. Onun için adı imandır (faith). İnananlar yani dindarlar neye inanır? Öncelikle dinlerinin emir ve yasaklarına (şeriata), sonra peygamberlerine, en sonunda da Tanrı’ya inanırlar. Laiklerde ise inanma sırası terstir. Onlar önce Tanrı’ya, daha sonra ve kısmen peygamberlere inanırlar. Kanıta dayalı olmayan dinsel emir ve yasaklara (şeriata) ise hiç inanmazlar. Pek tabii bu sıralama, Tanrı’nın tanımında mutabakat yoksa bir anlam ifade etmez. Tanımları tartışmak ise beyhudedir. (It is futile to discuss definitions)

SALGIN BİTER, YARATTIĞI SORUNLAR BİTMEZ

Salgın bittikten sonra geride a) bilançoları bozuk banka ve şirketler, b) gelir ve servet dağılımı daha da eşitsiz hale gelmiş hane halkları ile c) borçları büyümüş bir devlet kalacaktır. Bu sorunlar gün be gün oluşmakta ve birikmektedir. Ne var ki; salgının bitmesi bu sorunların kendiliğinden ortadan kalkmasını sağlamayacaktır. Sel gidecek, kum kalacaktır. Bu sorunlar birbirini doğuran mahiyettedir. Salgının yayılmasını önlemek için, insan hareketleri sınırlanmıştır. Hareketsizlik, hem tüketimi hem de üretimi aksatmış neticede milli gelirler düşmüştür. Devlet, bir yandan kazançta alta kalanlara, canlarının çıkmaması için gelir destekleri sağlamış, diğer taraftan satışsız/nakitsiz kalan reel sektör firmalarına bankalar aracılığıyla para şırıngalamıştır. Devletin “giderleri” bu yüzden artmış, GSMH azaldığından “gelirleri” düşmüştür. Ortaya çıkan bütçe açığı kamu borcunu artırmıştır.

TAHKİM, YANİ BORÇ ALACAK TAKASI

Banka bilançosu ile firma bilançosu birbirinin ayna simetriğidir. Bankaların “varlıkları” firmaların “borçları”dır. Zarardaki firma borcunu ödeyemezse, banka varlıkları kısmen yok olur. Bu da mevduatı tehlikeye sokar. Devreye TMSF/MB girer. Bankalara sermaye benzeri “Hazine tahvili” verilerek bilançolar düzeltilir. Mevduat kurtulur. Bu işlem, kamu borcunu tekrar artırır. Kamu borcu, halkın alacağıdır. Pek tabii alacaklı halk, mevduat sahibi varlıklı halktır. “Yani halkın parasıyla, halkın parası kurtarılır.” Tahvil faizi, enflasyondan düşük kalırsa, aradaki fark servet vergisi olur. İşler açılınca milli gelir artar, “kamu korcu/GSYH” oranı kendiliğinden düşer.

Son söz: Tanrı, çözümsüz sorun yaratmaz.