Cumhuriyet dönemi Türkiye ekonomisini, 1923-1980 arası ve 1980’den günümüze diye iki devreye ayırıp incelemek olayları anlamamızı kolaylaştırır. Aslında 1980, sadece Türkiye için değil, dünya ekonomisi için de bir milattır. 1980, dünyada “Ekonomiye para hükmeder” (Money dominates economy) anlayışının başladığı yıldır. 1980 yılı II. Dünya Savaşı sonrası Batı Avrupa’yı etkisi altına alan “komünist olmayan sosyalist” veya “sosyal piyasa ekonomisi” diye adlandırılan “güdümlü serbest piyasa ekonomisi” akımında sonun başlangıcı olmuştur.

Amerika’da Reagan, İngiltere’de Thatcher, bizde de Özal bu yeni ideolojinin şampiyonlarıdır. 1980 sonrasında oluşan yeni ekonomi modeli yani “Küreselleşme” üç sütun üzerine kuruludur:

1- Paranın, malların ve emeğin serbest dolaşımı (Liberalization),

2- Enflasyonla mücadele (Stabilization),

3- Adil rekabete dayalı özelleştirme (Privatization and deregulation).

Pek tabii küreselleşme olsun demekle küreselleşme olmuyor. Ortaya bir sürü kural ihlali ve aksaklık çıkıyor.

Küresel ekonomiyi düzenleyen kapsayıcı bir “uluslararası hukuk” da bulunmuyor. Olanın da yaptırım gücü yok. Ama yine de “Eşyanın (şeylerin) zoruyla” (With the force of the things), ulusal ekonomiler, istese de istemese de giderek küreselleşiyor.

ULUSAL, ULUSALARASI VE ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER

Türkiye ekonomisinde de trend (ana eğilim) budur. Nitekim bugün ülkemizde “saf” Türk şirketi kalmamıştır dense yanlış olmaz. Özel bankalarımızın ve özel sektörün dişe dokunur firmalarının birçoğu yabancıların hâkimiyetine geçmiştir. Bir kısmının Türkçe adı değişmese de, bu şirketlerin hepsi hukuken “T.C”  tüzel kişiliğini korusa da patron değişmiştir.

Az sayıda da olsa bazı Türk şirketlerinin yabancı ülkelerde sahip oldukları firmalar da yok değildir. Onlarda da patron Türk’tür. Küreselleşme öncesi dünyaca büyük firmaların çoğu, ulusal bir kısmı uluslararası idi. Şimdi çoğu “çok uluslu” olmuştur. Renault-Nissan-Mitsubishi’nin ne kadar Japon, ne kadar Fransız olduğu belli değildir. İsveçli Volvo’nun sahibi Çinli Geely’dir.  İtalyan-Amerikan “Fiat-Chrysler” Fransız-Alman “Peugeot-Citroen-Opel” birleşmiştir.

“YERLİ VE MİLLİ” KAVRAMI KÜRESELLEŞME İLE ÇELİŞİKTİR

Türkiye veya başka bir ülke “küreselleşme” akımının dışında kalarak, mesela sanayisini gümrük duvarlarıyla dış rekabetten koruyan “ulusalcı” bir iktisat politikası izleyebilir. Ama hem küreselleşmenin nimetlerinden yararlanıp hem de kapalı bir ekonomi kuramaz.

Yatırım projeleri, strateji ile tutarlı olmalıdır. Tutarsızlık, gayri iktisadilik yaratır. Halkın tasarruflarını çoğunlukla dövizde değerlendirdiği, devletin yabancı firmalara iç piyasanın kapılarını ardına kadar açtığı bir Türkiye’de, devlet himayesinde “yerli ve milli” bir otomobil fabrikası kurmak tam anlamıyla örnek bir tutarsızlıktır.

Son söz: Yanlış yapabilirsin ama bedelini de ödersin.