Bana iktisadın temellerini öğreten Sadun Aren’dir. Eğer öğrenememişsem kabahat benimdir. Profesör Sadun Aren (1922-2008) METU’da (ilk yıllarında ODTÜ’ye METU denirdi) bize hocalık yaptı. Şimdi adı “İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi” olan bölümün adı, o zaman SAS (School of Administrative Sciences) idi ve kurucu dekanı Fuat Çobanoğlu’ydu (1899-1960).

Fuat Bey, akademisyen değildi. Bildiğim kadarıyla (çünkü geçmişi hakkında çok az şey biliyorum) Almanya’da öğrenim görmüş bir kimya mühendisiydi. Tam bir allameydi. Vermediği ders, bilmediği konu yoktu. Uzun yıllar New York ve Havana’da çalışmıştı. 1929 “Büyük Buhran”ını ABD’de yaşamış ve bu inanılmaz felakete akıl erdirebilmek için Columbia Üniversitesi’ne kaydolup, iktisat ve tarih dersleri almıştı.

Tarih, iktisat ve yönetim dersleri veriyordu. Fuat Bey, o yıllarda Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde iktisat doçenti olan Sadun Aren’e hocalık önermiş. Ama “Giriş derslerini ben vereyim; sen önce beni dinle, sonra devam edersin” demiş. Son derece alçak gönüllü olan Sadun Hoca, bir süre bizim aramızda oturdu.  Bir ay sonra dersi devraldı.

EKONOMİDE 20 SORU VARDIR

Sadun Aren’e göre, iktisatta 20 kadar soru veya sorun vardır. Tartışma ve araştırmaların hepsi, son tahlilde bu 20 sorudan biriyle ilgilidir; bunların en önemlisi de “milli gelir dağılımıdır” derdi. Çünkü ekonomi aslında ekonomi politiktir. Ben bu önermeye bir kelime ilave edeceğim. “Ekonomide her soru gelir veya servet dağılımına çıkar”.

Bir yıldır dünya, bir salgın yüzünden büyük bir “iktisadi sorunlar yumağıyla” boğuşmaktadır. Bu salgın “dijital iletişim devriminin” yaşandığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Ticaret, bankacılık, eğitim ve her tür devlet hizmeti, zaten bir süredir “yüz yüze” değil “on-line” denilen sanal bir ortamda üretiliyordu.

Salgın, hizmet üretiminin, sanal ortamda yapılmasını “iktisadi olmaktan” çıkarmış, “iktisadi olmasa da zorunlu hale” getirmiştir. Esası yer değiştirmek olan turizm çökmüş, eğitimde verimli bir işletme modeli geliştirilmeden hizmet üretimi sanal ortama taşınmıştır. Bunlar milli gelirlerde düşüşe sebep olmuştur.

PARASAL GENİŞLEME, GELİR VE SERVET DAĞILIMINI DEĞİŞTİRECEKTİR

Durum şudur: Salgının sebep olduğu milli gelir azalmasının “kamu”, “özel sektör” ve “hane halkı” kesimlerinde yarattığı bozulmaları sınırlamak için bir dizi önlem alınmıştır. Bunların hepsi, neticede “para miktarını” ve “bütçe açıklarını” ve “kamu borçlarını” artırmıştır. Cevabı aranan soru şudur: Bu çok para basılması ve kamu borcu artışı ne sonuç yaratacaktır? Sadun Hoca’nın cevabı: Milli gelir dağılımı değişecektir.

DÜNYADA NE KADAR BORÇ VARSA O KADAR DA ALACAK VARDIR

Birçok kimse, milli gelir artışından daha yüksek oranda büyüyen “borçların” ekonomileri batıracağından endişelenmektedir. Borçlar, milli gelir artışından hızlı artıyorsa, alacaklar da aynı oranda artıyor demektir. Borçlar kısmen ödenmezse, alacaklar da kısmen tahsil edilemez. Yani denklik bozulmaz ama servet dağılımı değişir. Kamu borcunu azaltmanın “acıtmasız” yolu, borçları negatif reel faizle ötelemektir. Bu da milli gelir dağılımını değiştirir.

Kısaca küresel borçlar arttı diye ekonomiler batmaz. Ama sosyal yardım için devlet varsıllardan borç almazsa yoksulların canı çıkar.

Son söz: Evdeki hesap, ekonomiye uymaz.