Pandemi günlerindeyiz.

Beyaz önlüklü kahramanlarımız, COVID 19 virüsüne yakalanma pahasına ve ölümü göze alarak, aylardır savaşıyorlar.

Her gün hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde tarih yazıyorlar.

En az 302’si bu uğurda hayatını kaybetti.

Onlara sonsuz güveniyoruz.

Büyük Atatürk, “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” derken ne kadar haklıymış...

Peki, aynı sözü Türk hakimleri için dile getirebiliyor muyuz?

Kaçımız elimizi ferahlıkla kalbine götürüp Türk hakimlerine emanet edilmeyi arzuluyor?

Hangi hasta solcu, İslamcı veya ülkücü olduğu için bir hastaneden geri çevrildi?

Hastaneye giderken doktorun dinini, mezhebini, tarikatını veya siyasi görüşünü sorma gereği hisseden var mı? Ama mahkemeye giderken var.

Kaçımız hastanede şifa bulacağımıza dair umudun benzerini duruşma salonuna adım attığında duyuyor?

Bugün bir yol ayrımındayız.

Meselemiz Selahattin Demirtaş’ın tahliye olup olmaması meselesi değil.

Osman Kavala’nın beraat etmesi hiç değil.

Asıl mesele...

Türk yargısının görülmemiş şekilde siyasallaşarak, iktidarın ihtiyaçlarına ve demeçlerine göre hukuk üretmesidir.

“Beni Türk hakimlerine emanet ediniz” diyememektir.

Aynı suçlamadan iki kez tutuklandı


Üzerinden yaklaşık dört yıl, onlarca duruşma ve yüzlerce siyasi konuşma geçtiği için Demirtaş’ın neden cezaevinde olduğu pek hatırlanmıyor.

Türkiye, 2016 yılına milletvekili dokunulmazlıkların kaldırılması tartışması ile girdi. Erdoğan, o yıl “Parlamento gereğini yapmazsa, bu millet, tarih bu parlamentodan hesabını sorar” dedi.

TBMM, 20 Mayıs 2016’da ‘gereğini’ yaptı.

Anayasa’ya bir madde eklenerek, toplu sünnet töreni gibi, milletvekillerinin fezlekeleri savcılıklara gönderildi.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Demirtaş’ın 39 fezlekesini birleştirdi.

Atfedilen eylemleri arasında 6-8 Ekim 2014’deki Kobani gösterileri de vardı.

Demirtaş, 4 Kasım 2016’da tutuklandı.

Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, Demirtaş’ı 2 Eylül 2019’da tahliye etti.

Ancak İstanbul’da, örgüt propagandasından 4 yıl 8 ay ceza aldığı için cezaevinden çıkamadı.

Bu arada propaganda suçundan verilen cezalara Yargıtay’a götürülebileceğine  dair düzenleme kabul edilince Demirtaş’ın serbest kalması gündeme geldi.

Nitekim 20 Eylül 2020’de cezaevinden çıkması beklenirken, aynı gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca ikinci kez tutuklandı.

Gerekçe yine Kobani Olayları’ydı.

Bir gün sonra Erdoğan, “Bunları bırakamayız” dedi.

Demirtaş, AİHM’e başvurdu. AİHM 2. Dairesi Türkiye’yi 2018’de suçlu buldu. Ne var ki Demirtaş, hızlıca mahkum edildiği için bırakılmadı.

Türkiye AİHM’e, Demirtaş ise Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) gitti.

AYM, 9 Haziran 2020’de Demirtaş’ı haklı buldu. Demirtaş’ın adaylık ve siyasi faaliyette bulunma hakkına kısıtlama getirildiğini ve tahliye başvurularının basmakalıp gerekçelerle reddedildiğini kaydetti ve tazminata hükmetti.

Son söz AİHM’e kaldı.

AİHM, HDP’nin tweetlerini eleştirdi


AİHM Büyük Dairesi, 22 Aralık günü Türkiye’yi beş ayrı maddeden cezaya çarptırdı.

İlk ceza, AİHS’te ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddeden verildi.

Büyük Daire’ye göre...

Anayasa’nın 83. maddesindeki, milletvekillerinin TBMM’deki sözlerinden ve bunları meclis dışında yinelemekten yargılanamayacağı hükmüne rağmen Demirtaş, demeçlerinden ötürü tutuklandı.

Kararda, Kobani Olayları ve HDP’nin tweetlerine ilişkin “HDP’nin halkı sokağa çağıran tweetleri bu hassas duruma uygun değildir. Bu çağrılar şüphesiz olarak, başta Türkiye’nin güney doğusu olmak üzere zor durumlar ortaya çıkarmıştır. Gerçekten de çağrılar üzerine birçok şiddet olayı meydana gelmiştir” deniliyor.

Ancak tweetlerin ifade sınırında kaldığı savunuluyor.

Demitaş’ın “Apo’nun heykelini dikeceğiz” sözlerini rahatsız edici bulan AİHM’in kararında, “Çözüm sürecinin sonuna kadar başvurucuya karşı adım atılmamıştır” deniliyor.

Kararda, hukuki sürecin 7 Haziran 2015’te HDP, TBMM’ye girdikten ve Çözüm Süreci bittikten sonra başladığına dikkat çekiliyor. Dokunulmazlıklar kaldırılınca CHP ve HDP’li milletvekillerinin tutuklandığı ve ceza aldığı vurgulanıyor.

Türkiye’ye ağır ithamlar var.

Demirtaş içeride tutularak, başkanlık referandumunda etkili kampanya yürütmekten alıkonulduğu ve muhaliflerinin bundan faydalandığı ileri sürülüyor.

Türkiye’ye ilk kez 18. Madde’den ceza veriliyor.

Yani, sözleşmede izin verilen sınırlamaların amaca aykırı kullanıldığı ileri sürülüyor.

Kararda “Başvurucuyu tutuklarken gösterdiği sebeplerin yalnızca baskın siyasi amaçlar için kılıf olduğu, esas amacın demokrasinin aşağı çekilmesine ilişkin olduğu” savunuluyor. Demirtaş’ın ikinci kez tutuklamasına ilişkin suçlamanın ise ilkinin devamı olduğu kaydedilerek, şöyle deniliyor:

“Tutukluluğu haklı çıkarmak için daha önce yetersiz görülen olgularla bağlantılı yeni bir soruşturma başlatılması, yetkililere özgürlük hakkının çevresinden dolaşma imkânı vermektedir.”

Avrupa Konseyi’ne gidiyorlar


Demirtaş’ın avukatları, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne başvurmaya hazırlanıyor. Avrupa Konseyi’nden çıkarılmaya kadar varabilecek bir yaptırımlar zinciriyle karşı karşıya kalınabilir.

AİHM, Türkiye’yi sözleşmenin 46’ncı Maddesi’ne uymaya çağırıyor. Bu madde, AİHM kararlarının uygulanacağını taahhüt ediyor.

Türkiye uymazsa ne mi olur? Yaşayıp göreceğiz.