Köşemde 8 Haziran 2020 tarihinde yayımlanan “Sahte faturaya 25 yıl hapis!” başlıklı yazımı okumuştunuz. Bugün bu konu ile bağlantılı olarak çok tartışılan, aynı suça hem maddi hem de hürriyeti bağlayıcı ceza verilip verilmeyeceğine ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru üzerine verdiği kararı değerlendireceğiz.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ NE DİYOR?


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından 2014 yılında verilen Glantz/Finlandiya kararı ile örtülü kâr dağıtımı nedeni ile hem vergi cezası hem de aynı gelirin beyan dışı bırakılması nedeni ile ağırlaştırılmış vergi kaçakçılığı kapsamında hapis cezası uygulamasını aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının ihlali olarak kabul etmiş, aynı fiil için farklı makamlarca verilen iki ayrı ceza ve birbirinden ayrı yürütülen iki yargılamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne 7. Ek  Protokol’de yer alan, aynı suçtan birden çok yargılanma (ne bis in idem) yasağını ihlal ettiği yönünde hüküm kurulmuştur.

Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerden olan Türkiye ise 2014 yılında Glantz/ Finlandiya kararının verilmesinden sonra hemen ve hiçbir çekince koymadan, üstelik vergi ceza sisteminde her hangi bir reform çalışması da gerçekleştirmeden 7. Ek Protokol’ü 2016 yılında imzalanmıştır. Dolayısıyla, vergilendirme ile ilgili işlem ve davalarda; olağan idari ve yargısal başvuru yollarının tüketilmesinden sonra, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve eki protokollerde güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler uyarınca, kişilerin Türkiye tarafından da onaylanan 7. Ek Protokol’e dayanarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu açıktır.

ANAYASA MAHKEMESİ NE DEDİ?


Yukarıda açıkladığımız üzere Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce 2014 yılında verilen Glantz/ Finlandiya kararı sonrasında hemen ve hiçbir çekince göstermeden 7. Ek Protokol’ü kabul etmiştir.

Ancak bu kabule rağmen, 31112 Sayı, 28 Nisan 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan, 2017/20779 başvuru numaralı, 11.03.2020 tarihli Anayasa Mahkemesi kararında, sahte fatura düzenleme sebebiyle hem idari süreçte vergi cezası kesilmesi hem de adli süreç sonucunda hapis cezasına hükmedilmesinin iki kez yargılanmama veya cezalandırılmama (ne bis in idem) ilkesinin ihlali anlamına gelmeyeceğine karar verilmiştir.  Söz konusu Anayasa Mahkemesi kararında;

“…Ancak bu ilke mutlak olmayıp korunan hukuki yararı, unsurları, amacı ve neticesinin farklı olması nedeniyle ayrı hukuk disiplinleri kapsamında aynı fiilin farklı şekillerde mütalaa edilmesi mümkündür. Bu ilke sadece ceza davalarına ilişkin olduğu için aynı fiilden dolayı ceza soruşturmasının yanında ayrıca hukuk davası veya disiplin soruşturması açılmasına engel teşkil etmez Dolayısıyla bu fiilin söz konusu hukuk disiplinlerinin öngördüğü farklı yaptırımlarla cezalandırılması aynı fiilden dolayı iki kez yargılama olmaz ilkesine aykırılık oluşturmaz” ifadeleri kullanılmıştır.

NE YAPMALI?


Glantz kararı ile mahkum edilen Finlandiya, kararın açıklanmasından önce vergi ceza sistemini değiştirmiştir. Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerden Almanya ve İngiltere 7. Ek Protokol’ü halen onaylamamış, İtalya ve Fransa ise idari vergi cezalarının bu kapsama girmemesi amacıyla ihtirazı kayıtlar ileri sürmüştü. Hal böyle iken, hiçbir reform gerçekleştirmeden, hiçbir çekince koymadan 7. Ek Protokol’ü kabul eden Türkiye’nin ceza ve vergi mahkemeleri arasındaki kopukluğu halen sürdürmesi, Anayasa Mahkemesi’nce de bu doğrultuda kararlar verilmesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Türkiye hakkında verilecek yeni mahkumiyet kararlarının önünü açmaktadır.

Bu durumda yapılması gereken, 8 Haziran 2020 tarihli yazımda bahsettiğim üzere zaten vergi suçlarını zincirleme suç kapsamına almayarak, cezalandırma için vergi ziyaını şart görmeyerek oldukça ağır sonuçlarla seyreden Türkiye uygulamasında reforma gidilmesidir. Yapılacak reformla ceza ve vergi mahkemeleri arasındaki kopukluk giderilmeli, “ekonomik suça ekonomik ceza” söyleminin suç oranının azalmasına yardımcı olmadığı da açıkça ortada iken, idari yargılama ve ceza yargılaması bakımından getirilecek düzenleme ile aynı suç için kişilerin karşı karşıya kalacağı yaptırımlar arasında denge sağlanmalıdır. Aksi takdirde aynı suç için iki farklı cezaya çarptırılan, “ölçülülük prensibi”ne uyulmadığı için ağır müeyyide ile karşı karşıya kalan kişiler olağan yargı yollarının tüketilmesinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoluna gidecek, Türkiye için yeni mahkumiyet kararları kaçınılmaz olacaktır.