Prof. Dr. Ethem Geçim, Ankara Tıp Fakültesi son sınıfta kardiyoloji kliniğinde öğrenci/intern olduğu dönemde hasta olarak yatan 80’li yaşlarındaki bir meslek duayeni ile tanıştı. Soyadı Kanunu çıkınca doğduğu ilçe olan Erzin soyadını aldığını öğrendi. Bu kişi Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün efsane başkanı Dr Niyazi Erzin’di.

Dr. Niyazi Erzin, yurt dışına gönderilmiş, bulaşıcı hastalıklar uzmanı olarak yurda geri dönmüştü. Avrupa’da yetişmiş uzman bir hekim o günlerde dünyanın istediği şehrine yerleşir, savaştan, sefaletten uzak durabilirdi. Ama o ülkesine döndü.

ATATÜRK’ÜN EMRİYLE

Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a çıktığı günlerde, İstanbul’da aşı üretimi yapılıyordu. Atatürk, orada bulunan araç-gereçlerin ve uzman personelin yine deniz yoluyla Samsun’a gelmesini sağladı. Ülke Kurtuluş Savaşı verirken, Sivas’ta aşı üretimine başlanmıştı bile.

1930’lu yıllarda dünyanın baş belası tifüs hastalığı ve kimilerine göre II. Dünya Savaşı’nın sonucunu tayin eden en önemli faktörlerden biri olan Rusya kuşatması sırasında Almanların doğu ordusunda ortaya çıkan tifüs salgınıdır. Tifüsün önemini çok iyi anlayan dönemin savaş meydanı görmüş yöneticileri Atatürk ve İsmet Paşa, Ankara’da Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde tifüs aşısı üretimi için seferberlik ilan ediyor. Birbirlerinden farklı gruplara araştırma fonları sağlıyor, bir yarış başlatıyorlar.

AKP KAPATTI

Bu araştırmaları yapanlardan Prof. Dr. Behiç Onul, araştırmalar sırasında tifüs hastalığına yakalandı ve ölümden döndü. Yerli ve milli aşıyı geliştirmek için Atatürk tarafından yurt dışına gönderilenlerden birisi de Dr. Niyazi Erzin’di. Aşıyı üretmek de ona kısmet oldu.   Türk Ordusu savaşa girmiyor ancak girse bile en azından Türk askeri tifüs hastalığından kırılmayacak bir teknolojiye o dönemde sahip olmuştu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin birçok aşıyı üretmesi, bu aşıları ihraç ederek ülkemize hem stratejik güç hem de katma değer kazandırdı. Cumhuriyet döneminin sağlık alanındaki en önemli eserlerinden olan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü, teknolojik yönden geri bırakıldı ve 2011 yılında kapatıldı. Bu kurumu ve çalışmalarını bilen Ethem Hoca, “Refik Saydam Enstitüsü kapatılmamış olsa yeni koronavirüsün aşısını imal etmek için inanın çoktan yolu yarılanmış olurdu” diyor.

VEBAYA YAKALANDI

Türkiye’nin aşı ve ilaç pazarındaki harcamaları dünyadaki harcamaların binde yedisine denk geliyormuş. Gönül ister ki ilaç ve aşı satışında da en az bu kadarlık pay sahibi olalım ama hatalarımız ve sevaplarımız ortada!

Aşı pazarının önderlerinden Pastör Enstitüsü’nde eğitildikten sonra ülkemize geri dönen ve 1940’larda Akçakale’de çıkan veba salgınının ülkeye yayılmasını haftalarca çadırda kalarak önlemeye çalışan Prof Kemal Özsan da veba hastalığına yakalanarak ölümden dönmüştü. Daha ilginci o öyle bir terbiyeden gelmekteydi ki, ölümden döndüğü, filmlere konu olabilecek bu hikayeyi eline kıymık batmış da cımbızla çıkarmış tevazuu içinde öğrencilerine anlatmıştı.

Bugün de virüs kapma riski taşıyan ve bunu evlerine taşıyabilecek sağlık personeli var. Bu süreçte onları evlerine göndermek yerine otellerde kalmaları sağlanmalı. Bugün çok sayıda sağlık personelinin de virüs tedavisi gördüğünü yine sağlık çalışanlarından öğreniyoruz.

Hastalık ülkeyi sardıktan haftalar sonra maske ithalatı yapanlar, Çin’den ilaç getirenler, “Maske ihraç ettik” diye övünenler, umarım ne yaptığını biliyordur.



Sağlık çalışanları, uğradıkları şiddet ortamlarında, acil durumlarda, salgınlarda, depremde halkımızın sağlığı için gece- gündüz çalışan, kendi hayatını ve ev ortamında ki yakınlarını riske atar.

Salgın nedeniyle oluşturulan Bilim Kurulu’na Türk Tabipleri Birliği ve Türk Dişhekimleri Birliği temsilcileri alınmadı. Serdar Sütçü, Türk Dişhekimleri Birliği Merkez Yönetim Kurulu üyesidir. Sütçü, bize şunları anlattı:

“Günlük yaşamda ve salgınlarda halkın acil tedavi ihtiyacı her zaman oluşur. Türk Dişhekimleri Birliği olarak ülkemizin her bölgesinde sahip olduğumuz muayenehaneler ile bu talebi karşılayabileceğimizi her ortamda ve açıklamalarımızla Sağlık Bakanlığı’na ilettik.

Enfeksiyon kontrolünün daha kolaylıkla yapılabileceği muayenehaneler ve özel sağlık kuruluşları halkımızın acil tedavi ihtiyacını karşılamaya hazırdır. Ülkemizin her bölgesinde bu salgında gönüllü olarak hizmet vermek isteyen meslektaşlarımızın yok sayılması hepimizi üzdü. Bizler her zaman, her dönemde  sağlık hizmeti sunmaya devam edeceğiz. Her zaman toplum sağlığını ilgilendiren her konuda görüş bildireceğiz ve çözümler üreteceğiz.”

Önerilerinin bir kısmı uygulamaya konulmasına rağmen,  Türk Tabipleri Birliği ve Türk Dişhekimleri Birliği yok sayılmaya devam ediyor. Bugün birlik olunmayacaksa ne zaman olunacak?