Hakikat gecikerek de olsa hedefine ulaştı ve Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca önceki gün Covid-19 vaka sayısını 28 bin 351 olarak açıkladı ya...

Böylece Tabip Odaları’nın ve saygın bilim insanlarının salgının başından bu yana paylaştıkları bilgilerin doğruluğu ve 14-21 gün arasında kapanma önerilerinin haklılığı ortaya çıktı ya...

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bu hastalık nedeniyle vefat eden yurttaşların sayısının resmi rakamların çok üstünde olduğunu belirterek, Bakanlığı gerçek rakamları paylaşmaya mecbur bıraktı ya...

Böylece Türkiye, dünyadaki vaka sayısı sıralamasından bir anda 21 sıra yukarıya çıktı ya...

Bu skandal, sosyal medyada en çok konuşulan konu oldu ya...

Trol arkadaş durur mu?

Hemen şu mesajı yolladı:

“Sağlık Bakanımızın aynı zamanda milli çıkarlarımızı korumakla görevli olduğunu unutuyorsunuz. Ayrıca ölüm Allah’ın emri. Yarın trafik kazasında ölmeyeceğimizi kim garanti edebilir?..”

★★★

Bu sözler bana hiç yabancı gelmedi.

Biraz düşündükten sonra hatırladım.

AIDS hastalığının, yani HIV virüsünün tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de korku dalgalarıyla insanların üzerine geldiği 90’lı yılların ortasında ARENA’nın değerli çalışanlarından Mine Özbek kardeşim, bir akşam sokakta müşteri bekleyen kadın görünümüne girmiş ve araçlarıyla önünde duranların tekliflerine “Ama bende AIDS var” demesine rağmen, şu cevaplarla karşılaşmıştı:

“Atın ölümü arpadan olsun!..”

“Başka AIDS’li kadınlarla da yattım bir şey olmadı!..”

– “Senin için göze alırım!..”

– “Bir çaresini bulurum, benim babam doktor!..”

– “Bir şey olmaz ben de AIDS’liyim!..”

“Ölüm Allah’ın emri. Az ileride kaza yapıp ölmeyeceğimi kim garanti edebilir ki!..”

– “Olsun be senin için göze alırım!..”

– “Hiç problem değil, okunduk daha önce!..”

“Bana bir şey olmaz!..”

★★★

Demem o ki; Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, “mücadelede başarılı olduk algısını yaratma uğruna” salgının başından beri gerçek verileri gizleyip, vaka ve vefat sayılarını düşük göstererek tehlikenin büyüklüğünün anlaşılmasının önüne geçmiş oldu...

Böylece “Bana bir şey olmaz” diyenlerin, “83 milyonluk ülkede virüs beni mi bulacak” diye düşünenlerin, kısacası Covid-19’a meydan okuyanların çoğalmasına ve virüsü yaymalarına sebebiyet verdi.

O meydan okuyanlar ki, Tabip Odaları’nın değerli mensuplarını, Hipokrat yeminine sadık kalarak gerçekleri söylemekten asla vazgeçmeyen Ahmet Saltık, Kayıhan Pala, Bengi Başer, Gaye Usluer gibi saygın bilim insanlarını “vatan haini” gibi gösterdiler ve sosyal medyada acımasızca linç ettiler...

Sonuçta ne oldu?

Onlar haklı çıktılar.

Oysa uyarı ve önerileri dikkate alınmış, salgın, şeffaf ve güven verici anlayışla yönetilmiş olsaydı, Türkiye bugün vaka sayısı rekoru kıran değil, Covid-19’a karşı en başarılı mücadeleyi veren ülke konumuna gelmiş olabilirdi.

En vahimi de sağlık çalışanları başta olmak üzere birçok masumun ölümleri önlenebilirdi.

Yazık, hem de çok yazık!..