Yargı, yaşamın ışığıdır. Düzenin (sistemin, rejimin) başlıca güvencesidir. Ulusal bağlamdaki tartışılmaz yeri, adaletin anlamına ve değerine dayanmaktadır. En büyük özelliği bağımsızlığı ve toplumsal barışın kaynağı olmasıdır. Bu nedenlerle yargıdan yakınmalar artıp büyüyerek sürdükçe ulusal yaşam üzerindeki karanlıklar büyüyüp çoğalır. Son günlerde İçişleri Bakanı’nın hukuksal eleştiriyle ilgisi olmayan siyasal çıkışlarıyla, Anayasa Mahkemesi’ne karşıtlığıyla AKP Genel Başkanı Bay RT’E’ın MHP Genel Başkanı’nın çıkışına desteği hukuksal ve demokratik yönden çok olumsuz katkı olmuştur. Yargının siyasallaşması, yargıdan başka her şey olması, geçersizliği ve yıkımı demektir. İçişleri Bakanı’nın Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin sözleri de kötü örnektir.

Yargı, çözerek karara bağlamak durumunda olduğu bir konuda, bir sorunda yanların kim ve neci olduklarına değil, sav ve savunmanın hukuksal gereklerine, geçerliğine, kanıtların sağlıklı ve güvenli olup olmadığına bakar. Yargının saygınlığı, bağımsızlık ve yansızlığından kaynaklanan güvenirliğine dayanır. Yönetimler ne kadar kişiselleşirse hukuktan o kadar uzak olur. Günümüzde, yasama organı TBMM ötelendi. Partili cumhurbaşkanı Anayasal andına karşın tarafsız olmadığı için yönetim hukuksallığının yaralarıyla gölgelendi. Yakınmalar sürüyor. “Demokrasi” sözcüğüne ve siyasal savına sığınılarak kişisellikle keyfîlik egemen. Hukukun olmadığı yerde demokrasinin olmayacağı bilinci unutulmuş durumda. Üstelik iktidarın eklentisi sözde bir muhalefet partisi daha koyu bir hukuksuzluğa yol açacak düzen istiyor. Bu ortamda hukuk demokrasinin cankurtaranı olmalıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin biçimsel bir yüksek yargı organı olarak Anayasa’ya ve hukuka, aykırılıklara değil, salt suç-ceza olaylarına bakması, iktidarı serbest bırakması isteniyor. İşine geldiği için de iktidar bu öneriye sarılıyor. Demokrasiyi kıyılıyor. Olan, hukuk devletine oluyor. Şaşırtıcı ve üzücü kararlar yargıya güveni sarsıyor. Bir ülkede yargıdan yakınılıyorsa çok şey bitmiş-gitmiş demektir. Oysa hukuk devleti yurttaşların en sağlıklı, en gerçekçi güvencesidir. Hukuka, adalete katlanamayanlar, bu güvenceleri kendileri için engel sayanlar, partizanlar ve çıkarcılar hukuk yerine kendi istenç(irade)lerini, güçlerini ve egemenliklerini amaçlar. Toplumsal barışın ve yaşam düzeninin kurucusu ve koruyucusu olan adalet onları yıldırır ve yıkar. Onların gözettiği, kişisel öncelik ve ağırlıkları ile yararları, başına buyrukluklarıdır. Kendileri için başlıca güvence bilmeleri gereken Anayasa Yargısı’nı etkisiz duruma getirerek siyasal azgınlığa varacak kalkışmalara neden olacak değişiklik ilerde kendilerini çok pişman edecektir.

Olumsuz değişikliklerle zaten demokratik içeriğinde gerilere düşen Anayasa’yı büsbütün karartmanın zararı tüm ulusa yüklenecektir. Kararlarının kimi kurum, kurul ve kişileri rahatsız etmesi, onların katılamaması doğaldır. Herkes her şeyi uygun bulamaz. Ayrı düşünüp değerlendirenlerin olması da doğaldır. Ancak mahkemenin yapısını ve görevini değiştirerek bozmak onarılmaz, büyük ve sakıncalı bir yaklaşımdır. Bizim de katılmadığımız kararları olmuştur. Buna karşın mahkemenin varlığı hepimiz için bir büyük güvencedir. Demokrasinin hukuk bekçisidir. Demokrasiye katlanamayan iktidarlar onun koruyucularını istemezler.

Yargı konusundaki ağır bir olumsuzluk da baroların bölünmesidir. Ayrımcılık ve karşıtlık hiçbir zaman yararlı olmamıştır. Siyasetin hukuka bir darbesi sayılacak durum hukuka bir tür kıyımdır. Anayasa’nın önemini bilmeyenler Anayasa Mahkemesi’nin değerini ölçemez, bilemez. Her tür iktidar yaması, payandası olanlarla şakşakçı basın kesimi karşısında karşı partilere (muhalefete) çok iş düşüyor. Aydın kesime de.

Yargı, adaletin bayraktarıdır. Toplumsal barışın, ulusal dayanışmanın güvencesidir. Hukukçular sorumluluk ve yükümlülüklerini asla unutmamalıdır. Bu özen her şeyden önce gelir. Etki ve kuşku ile yanlılık ve yakınlık, yargının karasıdır. Yargı kargaşası yıkımdır.