Ülke kaynıyor. Ekonomik kriz, toplumun bütün katmanlarını sarsarak, yakarak derinleşiyor.

Krizden nemalanan sermayeyi saymıyoruz elbette.

O sermaye dışında mutsuz olmayan bir kesim yok.

İşçi, köylü, çiftçi, esnaf, memur, emekli, ev işçisi kadınlar, öğrenciler...

Gençler iş bulamıyor, esnaf haciz kıskacında, çiftçi emeğin karşılığını alamadığı ürünü, gözünün yaşına bakmadan döküyor.

Milyonlarca vatandaş onurunu koruyarak var olabilmenin yollarını arıyor.

SERT MÜDAHALEYE RAĞMEN 

Hoşnutsuzluk yükselirken dalga dalga genişleyen bir hak arayışına tanık oluyoruz. Karda kışta, güvenlik güçlerinin sert müdahalelerine rağmen.

Cargill işçileri hak arıyor, Baldur işçileri hak arıyor, Migros işçileri hak arıyor, PTT’nin taşeron işçileri hak arıyor, KAYI inşaat işçileri hak arıyor.

Bir gecede işsiz kalan lokanta, kafe, eğlence yeri çalışanları hak arıyor.

[caption id="attachment_6237689" align="alignnone" width="1200"] Boğaziçi Üniversitesi[/caption]

İKTİDARIN TEK EMELİ 

İktidarın ise tek emeli var: İktidarda kalmayı sürdürmek. Eriyen desteği suni yollarla tahkim etmenin derdinde.

Bu emele kavuşmak için bin bir ince hesap ve taktik içinde. Hukuk dairesinde hesap vereceği bir geleceği düşünmek bile istemiyor.

İktidarda kalma stratejisini ilerletirken; muhalefetin yanlışları, yetersizliği sonucu elde ettiği kuvvetler birliğinin bütün araçlarını tepe tepe kullanıyor.

Hukuk yapma yetkisi onda, bürokrasi onda, zor kullanma gücü onda, manipülasyon yaptıracağı, canının istediğini hedef gösterteceği medya onda.

SORUNLARI PERDELEMEK

Sebebi olduğu sorunlara, halkı mutlu edecek çözümler üretmek konusunda ne kurumsal bir kapasitesi var artık, ne de iradesi. Onun için en iyi bildiği siyaset türü olan sertliği, tehdit dilini, kutuplaştırmayı yükseltiyor.

Misal, pahalılık nedeniyle hedefe oturtulan esnaf, ürünü alamayan vatandaş kadar şikayetçiyken bu durumdan, ya göremiyor bu basit gerçeği ya da işine gelmiyor.

Tek emeli var iktidarın, tek telaşı:

Varsa yoksa iktidardan düşmemek.

Kayyım zihniyetiyle atanan rektöre direnç gösteren Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri üzerindeki baskıya bakın...

Gencecik üniversite öğrencilerini bakanıyla valisiyle bürokratıyla hedefe koyuyor ki, diğer yandan can yakıcı asıl sorunlar perdelensin.

Bu perdelemede “dini kutsallar” denildiğinde akan suların duracağı biliniyor olmalı. “Provokasyon” diye tanımlanan gerçekliğin en azından olay sıcakken çok da merak edilmeyeceği, ayrıntılarının bulanacağı, suçlamaya konu sergi afişiyle ilgili açıklamanın okunmadan öğrenilmeden tepki verileceği de.

Mevzuat açısından tutuklama gerekçesi oluşturmayacak bir suçla itham edilmeleri bile tartışılmıyor.

ANAYASA’DAKİ LAİKLİK

Neredeyse bir ay oldu. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, öğretim üyeleri ve mezunları, yeni rektör Melih Bulu’yu kahir ekseriyetle istemiyor.

Gençler kapıları kırılarak gözaltına alınmalarına rağmen direnişten vazgeçmedi. İktidarın rahatsızlığı da aynı ölçüde büyüdü.

Direnişi güvenlik önlemleriyle bastırma sürecinde LGBTİ+ bayraklı bir sergi afişi, suç delili olarak gösterilirken, kamuoyuna gerekçe olarak “dini kutsallar” açıklaması yapıldı.

Bu olayla bir defa daha tecrübe ettik: Öyle anlaşılıyor ki, laikliğin Anayasal güvence altında olup olmadığı sorusu, bu ülkedeki muhalefetin gündeminden neredeyse çıkmıştır.  

Ama fiili durum bu olsa bile laiklik Anayasa’da vardır. Ve bu ülkede “tarikat yurtlarında çocuklar yanarken, Kabe formunda pasta yapılıp gülerek fotoğraf çektirilirken, Kuran kurslarında çocuklar istismar edilirken aynı ‘dini kutsallar’ adli takip konusu oldu mu?” sorusu meşrudur.

Öte yandan muhtelif korkular ve çekinceler nedeniyle sorulamamış her soru, iktidarın iktidarda kalma hesabında “başarı” (!) hanesine atılan bir çentiğe dönüşmektedir.

Rant iştahını doyuramamak


Resmi Gazete’de geçen cuma bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayımlandı.  Amasya, Bolu ve Trabzon’daki toplam 15 yaylanın yayla statüsü kaldırıldı.

İnsan haberi görünce tekrar tekrar okumak istiyor.

Doğaya yönelmiş onca rant saldırısına rağmen şaşırıyoruz işte. Aklı başında herkesin hayvancılığın, yayla hayatının biteceğini ifade ediyor. Ama ne gam. Bu kararı alan iradenin bu gerçeği bilmemesine imkan var mı?

Yayla statüsü kaldırılınca bu alanların yeniden orman statüsüne alındığı belirtiliyor. Belli ki CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç’un işaret ettiği gibi, yayla statüsü kaldırılan alanlarda ikinci adım buraları şirketlere açmak olacak. Turizm mi, madencilik mi kentsel dönüşüm mü artık onu ilerleyen zaman içinde göreceğiz.

Galiba dünya üzerinde, ülkemiz Türkiye kadar toprakları üzerinde azgın rant iştahı doyurulamayan bir başka ülke yok.