Gelin geçmişe doğru bir yolculuğa çıkalım ve 2001-2007 yıllarına gidelim. Biliyorsunuz o tarihlerde Cumhurbaşkanlığı makamı Çankaya Köşkü’ndeydi.

Cumhurbaşkanlığı koltuğunda ise Ahmet Necdet Sezer oturuyordu.

Bakın o yıllarda Çankaya Köşkü’ne ne kadar bütçe ayrılmış ve o bütçe nasıl kullanılmıştı:

- 2001 yılında 13.7 milyon TL ayrıldı 9.7 milyon harcandı. Yaklaşık 4 milyon lira Hazine’ye döndü.

- 2002 yılında 18 milyon 850 bin TL ayrıldı, 14 milyon 216 bin harcandı.

- 2003 yılında 23 milyon 680 bin TL ayrıldı, 17 milyon 37 bin lira harcandı.

- 2004 yılında 30 milyon TL ayrıldı, 20 milyon TL harcandı.

- 2005 yılında 31 milyon 253 bin TL ayrıldı, 23 milyon 723 bin TL harcandı.

- 2006 yılında 32 milyon 589 bin TL ayrıldı 25.5 milyon TL harcandı.

- 2007 yılında Cumhurbaşkanı değişti. 33 milyon 893 bin TL ayrıldı ve altı aylık sürede sadece 13 milyon lira harcandı.

★★★

Sezer, görevini Abdullah Gül’e devretti. Sezer gibi Çankaya Köşkü’nü kullanmayı tercih eden Gül döneminde bütçe yıllara göre şöyle değişti:

2008 – 55.6 milyon TL,

2009 – 69.3 milyon TL,

2010 – 72.5 Milyon TL,

2011 - 117 milyon TL,

2012 – 138.7 milyon TL,

2013 – 157.7 milyon TL

2014 – 199.5 milyon TL

★★★

Gül’ün ardından Cumhurbaşkanlığı koltuğuna Recep Tayyip Erdoğan oturdu. Cumhurbaşkanlığı Çankaya Köşkü’nden “Külliye” diye andıkları Beştepe Kampüsü’ne taşındı. 2014’ten itibaren Cumhurbaşkanlığı’nın bütçesinin nasıl değiştiğine bakalım:

2015 - 397 milyon TL

2016 - 434 milyon TL

2017 - 648 milyon TL

2018 - 845 milyon TL

Erdoğan, 2018’de Anayasa’da yapılan değişiklikle getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne göre yeniden cumhurbaşkanı seçildi. O tarihten sonraki yıllarda Cumhurbaşkanlığı bütçesi şöyle gerçekleşti:

2019 - 2 milyar 819 milyon TL

2020 - 3 milyar 100 milyon

★★★

Sayıştay raporunda gördüm. Cumhurbaşkanlığı’nda sadece zirai maddelere yapılan harcamalar 771 bin liradan 9 milyon liraya çıkmış.

Çankaya Köşkü ile “Külliye” dedikleri yer arasındaki harcama farkını dolar kurundaki artışla, paramızın değer kaybıyla, enflasyonla falan açıklamak mümkün değil.

Belli ki harcamaların artışının arkasında “itibardan tasarruf edilmez” ruhu var.

Bütçesi böyle artarken Külliye dedikleri yerde yaşayanların ülkedeki yoksulluğu hissetmelerini beklemek tam anlamıyla “iyimserlik” olur. Haliyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kürsü konuşmalarında sürekli ekonomide bir “gurur tablosu” çizmesi de normal.

Bu bütçe artışları, asgari ücretlinin, emeklinin, çalışanın evinde de olsa onlar da hayat pahalılığını bu kadar hissetmezler ve Cumhurbaşkanı’nın her söylediğine inanabilirler.

Vurdumduymazlık kültürü


AK Parti iktidarının hayatımıza kattığı en önemli olumsuzluklardan biri de “Vurdumduymazlık kültürü” oldu. Gün geçmiyor ki ülkenin kaynaklarının kullanımı konusunda yeni bir skandal bilgi ortaya çıkmasın. Sayıştay raporları birbirini izliyor:

- Gençlik ve Spor Bakanlığı 2020 yılında öğrencilere yangın söndürme ve altyapı sistemleri açısından uygun olmayan binaları tahsis etti. Aynı bakanlığın özel gelirler hesabında sadece 2020 yılında 4 milyar liralık kayıp var.

- Karayolları Genel Müdürlüğü 6 otoyol projesine 1.7 milyar dolar, 35 milyon Euro garanti ödemesi yaptı. Yıl sonuna kadar 179 milyar TL daha garanti ödemesi yapılacak. Kurum ayrıca 1 cm.’lik bitümlü sıcak karışım için 30 katı para ödedi. Başka bir ihalede kurum 30 bin liraya yapılacak bir boru işini 8.7 milyon liraya yaptırdı.

- Ulaştırma Bakanlığı, kendisinden ihale alan müteahhitlere 10’u lüks toplam 70 otomobil ve 8 minibüs, 220 bilgisayar, 150 laptop, 160 tablet, 230 cep telefonu, 44 televizyon
aldırdı.


- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ise taşıt kanunundaki cetvellerde bulunmayan makamlar için aralarında 8 artı 1 koltuklu lüks araçlar da dahil 34 binek araç kiraladı.

- Merkez Bankası, makam yetkisi bulunmayan 39 personel için 36 ay süreyle 6 adet Audi A6, 33 adet Audi A4 araç kiraladı.

- Kastamonu Üniversitesi Rektörü Ahmet Hamdi Topal’ın, kendisini dekan olarak da görevlendirdi.

Daha neler neler?

Bütün bu bilgiler ortaya saçılıyor ama yetkililerden “gereği yapılacak” benzeri cümleler dahi duymuyoruz. Bu vurdumduymazlık daha ne kadar devam edebilir? Daha da önemlisi bu vurdumduymazlıkla devlet daha ne kadar dayanabilir?