Önce size gazetelerden birkaç haber aktaracağım. Birinci haber: Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB), kullanım süresi dolmuş dizel motorlu otobüsleri, iştiraki olan Belka’da yüzde 100 elektrikli otobüse dönüştürmeyi başarmış. AB standartlarında testleri başarıyla geçen bu otobüsler, ABB Başkanı Mansur Yavaş tarafından yakın bir tarihte hizmete sokulacakmış.

İkinci haber gazetelerde 2017 Aralık ayında çıkmış. Yani biraz bayat. Habere göre, Türk savunma sanayisinin gözde kuruluşu Aselsan ile Adanalı otobüs üreticisi Temsa güçlerini birleştirip, Türkiye’nin ilk milli ve yerli %100 elektrikli otobüsünü üretmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan da İstanbul’a getirilen bu otobüse, Temsa’nın patronu Güler Sabancı ile birlikte binip Mabeyn Köşkü’ne gitmiş.

Üçüncü haber Temmuz 2019 tarihli. Bursalı midibüs-otobüs üreticisi Karsan, ürettiği ilk %100 elektrikli otobüsün lansmanını Almanya’nın Münih şehrinde yapmış ve araç çok beğenilmiş.

ALICI, SATIN ALDIĞI MALIN ÜRETİCİSİ OLAMAZ

Gazetelerde yer alan diğer haberlere göre, Anadolu Isuzu da elektrikli şehir içi ulaşım aracı projesini 2017’de tamamlamış. Mercedes-Türk’ün Hoşdere Otobüs Fabrikası, Almanya’da üretimine başlanan elektrikli otobüsün tasarım çalışmalarına büyük katkı yapmış. Herhalde BMC, MAN, Güleryüz, Tezeller gibi diğer otobüs üreticileri de elektrikli modeller üzerinde çalışıyordur.

Belediyeler, otobüs fabrikalarının en büyük müşterisidir. İhtiyaçları olan otobüsleri üreticilerden satın alırlar. Eskiyen dizel araçları elektrikliye dönüştürmek için, sektörde çalışan yetkin firmalar arasında ihale açabilirler. Ama bir Belediye İktisadi Kuruluşu’na bu işi, görev olarak veremezler. Bu kabil görevlendirmeler, asalak şirketler doğurur. Piyasa ekonomisinin işleyişine sekte vurur. Kaynakların yanlış tahsisine, verimliliğin ve ürün kalitesinin düşmesine sebep olur.

DEVLETÇİ BELEDİYECİLİK

Osmanlının iktisat siyaseti “milli geliri değil, devlet gelirini” maksimize etmek üzere kurgulanmıştı. Bu yüzden sürekli dış borç aldılar. Dış borç aldıkça saraylar yaptıran devlete pek zeval gelmedi ama milli ekonomi zavallılaştı.

1881’in Muharrem ayında Osmanlı Devleti, Maliyesi’nin idaresini yabancılara teslim ederek bağımsızlığını kaybetti.

Cumhuriyeti kuranlar, işte böyle “milli gücü olmayan” dışa bağımlı bir ülke ekonomisi devraldı. Buna tepki olarak yerli veya yabancı firmalardan hatta esnaftan bile hoşlanmayan “devletçilik” denen bir sisteme geçildi.

Galiba CHP’li belediye başkanlarının bilinç altında bu yargı-duygu yatıyor. Bakkallık, kasaplık, manavlık, fırıncılık, sütçülük, hayvancılık, çiftçilik hatta otobüs imalatçılığı yaparak daha ekonomik çözümler geliştireceklerine inanıyorlar. Ama aynı başkanlar, altyapı-üstyapı yatırımları için yüklü dış borçlar almakta da bir beis görmüyor.

Son söz: Belediyeler, belediyecilik yapar.