Uzunca bir açılım sürecinden sonra, hükümetin önde gelen bakanlarıyla Kürt temsilcileri 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya gelerek Kürt sorununun nasıl çözülebileceği hususunda bir mutabakata varmıştı. Bu mutabakat 10 madde halinde bir metne bağlanıp imzalanmıştı.

Mutabakat metninin son üç maddesi bir arada okununca ortaya şöyle bir ifade çıkıyordu. “Kimlik kavramını, demokratik cumhuriyeti, ortak vatanı, cumhuriyetin demokratik ölçülerini tanımlayarak, çoğulcu yaşamı sağlayacak yeni bir anayasa yapılacaktır.

Hatırlanacağı üzere Dolmabahçe Mutabakatı’ndan sonra Haziran 2015’de yapılan ilk genel seçimde AKP 258, muhalefet ise 292 sandalye kazanmıştı. Düz mantıkla AKP azınlığa düşmüştü. Bu sonuç Erdoğan’ı memnun etmemişti. Üstelik Temmuz 2015’de HDP’nin seçim başarısının rüzgarını arkasına alan PKK, başta Diyarbakır olmak üzere birkaç şehirde “zihinlerindeki özerkliği fiiliyata geçirmek için” silahlı isyan başlatınca, “Dolmabahçe Mutabakatı” Erdoğan tarafından çöpe atıldı. Bu olaydan sonra MHP-AKP işbirliğine kapı açıldı.

AÇILIMI AKP BAŞLATTI, PKK KAPATTI

Aldığı riskler hesaba katılırsa, Recep Tayyip Erdoğan kadar Kürt meselesine demokratik çözüm getirmek isteyen bir ikinci siyasetçi bulunamaz. Uzun süre de olmayacaktır. Erdoğan, a) ister Batı’ya uyumlu görünüp AB’ye girmek için, b) ister İslam’ın kavmiyetçiliği (etnik milliyetçiliği) reddetmesinden, isterse c) ulus devletçi, laik cumhuriyetçilere, duyduğu kinden dolayı olsun, netice itibarıyla  “analar ağlamasın diye” PKK’yı muhatap kabul etmişti.

Anlaşıldı ki; PKK’nın “anaların ağlamamasını sağlamak” gibi bir amacı yoktu. PKK, vura vura kuracağı ve kendisinin de tek parti olarak iktidara geleceği ayrı bir Kürt devleti kurma peşindedir. Onun bu emeli, Batı’nın siyasi tercihi ve çıkarlarıyla uyumludur.

Bu sayede PKK, AB ve ABD’den maddi ve manevi destek görerek isyanı sürdürmektedir. “Gara” faciası iyice küllenmeden hiçbir Türk siyasetçi, bu kardeş kavgası bitsin diye her şeyini vermeye hazır olsa bile, yeni bir açılım başlatalım diyemez. Zaten PKK da bunu istemez.

TÜRKİYE’NİN KÜRT MESELESİNİ ANCAK HDP ÇÖZEBİLİR

PKK terörünün yarattığı maddi ve manevi tahribatı, yalnız HDP durdurabilir. Ancak bugün için HDP yöneticileri, Kürt-Türk ayırımı yapmadan kendilerine karşı çıkanları gözünü kırpmadan infaz edebilen PKK’dan silah bırakmasını isteyemez. Burada gerçekçi olmak gerekir. Çünkü herhangi bir HDP’li bunu telaffuz ettiği anda, PKK önce onun üstünü çizer. Bu şartlar altında, PKK’ya açıkça karşı çıkmadıkları için HDP’lilere, siz de PKK’sınız demek kadar hatalı ve zararlı söylem olamaz.

Bu söylem, olsa olsa “PKK’ya dünya kamuoyunda meşruiyet kazandırır”. Benim önerdiğim yeni strateji, bir yandan PKK’nın askeri gücünü azaltırken diğer yandan HDP’nin siyasi gücünü artırmaktır.

Bu yapılabilirse PKK, sorunun çözümünde HDP’nin yumuşak gücünün, kendi sert gücünden daha etkili olduğunu anlar. O zaman PKK, HDP’li olmayı ister ve patronluk el değiştirir. Bu yolda ilerlemenin “olmazsa olmaz şartı” MHP’nin, AKP’nin manevra alanını genişletmesidir.

Çok zor ama mesela ilk olarak Devlet Bahçeli, Demirtaş’ı ziyaret edebilir. MHP’in bu tavrı, zaten barışçıl çözüme hâlâ inanan Erdoğan’ın elini rahatlatacaktır. Başta CHP olmak üzere, diğer partiler bu sürece karşı çıkamaz.

Son söz: En ölümcül hata, etnik temizliğe sebep olmaktır.