Fransız matematikçi ve filozof René Thom (1923-2002) yıllar önce Türkiye İstatistik Kurumu’nun davetlisi olarak ülkemize gelmiş ve “bilimin amacı” konulu bir konuşma yapmıştı. Ben bu konuşmayı dinleyememiştim. Ama konuşmanın metnini İstatistik Kurumu yollamıştı. Tek başına bu metin bile, benim zihnimde belli yerlere çökmüş sisin dağılmasını sağlamıştı. René Thom’u “Karmaşa (Katastrofi) Kuramı” ile ilgilenenler iyi bilir. Ben de evrende “karmaşadan düzene” (from chaos to order) nasıl geçildiğini hep merak etmişimdir. Anlayabildiğim kadarıyla, her karmaşa, nihayetinde bir düzene dönüşmektedir. Pek tabii bu dönüşüm ne kadar sürede gerçekleşmektedir, o belli değildir. Daha önemlisi, karmaşa bittikten sonra oluşan “düzen” (order) mutlaka “iyi” bir şey midir? Karmaşasız (kaotik olmayan) bir durum kötü bir “düzen” olamaz mı? Keynes’in “Genel Teorisi”nde öngördüğü gibi nasıl ulusal ekonomiler mesela “yüksek işsizlikte” de denkliğe (bakınız: multiple equilibrium) gelebiliyorsa, bir ülkedeki siyasi sistem de “uygunsuz uyum” (unfit fitness) konumunda kararlılığa (stability) ulaşmış olamaz mı?

KURTAR BENİ TAYYİP AĞBİ

Bir Sedat Peker yapımı olan “İtiraf ve itham” adlı TV dizisini izledikçe herkes anladı ki; mafya babası olmak da kolay değilmiş. Belli bir zihinsel kapasite gerektiriyormuş. Daha da önemlisi, mafya babası olmak da insana güvence sağlamıyormuş. Çok uzun süre dokunulamaz tepelerde ikamet eden Sedat Peker isimli şahıs şimdi kendine oturacak mekan bulamıyor. Anlaşılan birileri onun üstünü çizmiş. O da “Benim etimi yiyen zehirlenir” diyor. Son bir çırpınışla Cumhurbaşkanı R.T.E.’nin affı şahanesine mahzar olmak istiyor. Ama bundan da çok emin değil. Bu yüzden yangını Erdoğan’ın  yakın çevresine kadar genişleterek, onu  kendisini kurtarmaya mecbur bırakmak istiyor. Sanki lafı, “Beni kurtarmazsanız, siz de yanarsınız”a getiriyor. Namlunun ucundaki bakanı da, Cumhurbaşkanı’nın kendisine sahip çıkması için “arz-ı hal” yazıyor. Çünkü ülkede “tek savcı, tek yargıç” vardır.

NEREDEN BULDUN KANUNU

Her iyiliğin ve her kötülüğün dik âlâsının bulunduğu ülke Amerika’dır. Polisle, yargıyla, siyasetle iç içe geçmiş mafyanın da (mafyanın başka türlüsü olmaz zaten) en hası, en gaddarı, en büyüğü, en zengini Amerika’dadır. İster İtalyan, ister Rus, ister Türk, ister Kürt, ister Laz, ister Gürcü, ister Azeri mafyası olsun hepsinin varlık nedeni “büyük para kazanmak”tır. Kanun tanımayan mafya ile yasa içinde kalınarak mücadele etmek çok zordur. Kimse ifade vermez, tanıklık etmez, somut delil toplanamaz. Ama ABD’de FBI’ın yaptığı gibi vergi denetçileriyle birlikte çalışarak mafyanın çanına ot tıkanabilir. Haraç alma veya hırsızlık gizli yapılır. Ama çalınan para “her zaman ve her yerde” aleni yenir. Eğer birileri sebepsiz zenginleşmişse, işin içinde muhtemelen mafyöz bir ilişki vardır. Türkiye’de mafyacılığın yayılmasının esas sebebi, vergi denetçilerinin kendi arkadaşlarına bile “Parayı nereden buldun” sorusunu yasal olarak soramaz hale gelmesidir. Her vergi barışı, özellikle yurt dışından gelen kayıt dışı dövizlerin kaynağını sormayı yasaklayan hükümler yürürlükte kaldıkça mafyacılık bitmez.

Son söz: Kirli elle temizlik yapılmaz.