Sevgili okurlarım, son zamanlarda yaşadığımız ülke artık eski Türkiye değil...

Eski Türkiye’de olanakların kısıtlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Belki her şey yoktu ama bazı şeyler çok daha güzeldi.

Toplumda hiç değilse bir ‘heyecan, ruh’ vardı. Allah’tan korkma, kuldan utanma vardı.

Geçmiş yıllardaki başbakanlardan Sadi Irmak (1904-1990) yaşadığı bir olayı anlatmıştı.

O inanılmaz anısını burada mutlaka sizlerle paylaşmam gerekiyor.

★★★

Yıl 1923...

Zorlu bir savaştan henüz çıkmışız. Lozan anlaşması imzalanmış, egemenliğimizi adım adım kazanmaya çalışıyoruz.

1904 doğumlu Mahmut Sadi liseyi bitirmiş.

O dönemde lise sayısı zaten çok az...

Üniversiteye gidecek...

Kaydını İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne yaptırıyor.

Günün birinde okul duvarlarına asılmış bir duyuru görüyor.

★★★

O fakir devlet, okusunlar diye yurt dışındaki üniversitelere öğrenci gönderecek.

Mahmut Sadi de başvuruda bulunuyor...

Bir süre sonra sonuçlar açıklanıyor.

150 öğrenci başvurmuş, 11’i kabul edilmiş.

Onun payına Almanya’da, Berlin Üniversitesi’nde tıp ve biyoloji eğitimi düşmüş.

★★★

Sonrasını yine Mahmut Sadi anlatıyor:

“Kafam gitmekle gitmemek arasında karışıktı. Sirkeci istasyonunda trene bindim. Hareket saatini bekliyoruz.

Acaba gitsem mi, yoksa kalsam mı. Beni orada unuturlar mı, para gönderirler mi...

Tam kalmaya karar vermek üzere idim ki, postacının peronda dolanarak yüksek sesle benim ismimi çağırdığını duydum.

Mahmut Sadi efendiii, Mahmut Sadi efendiii...”

★★★

Postacının yanına koşuyor...

İşin bundan sonrası insanı gerçekten duygulandıran bir biçimde gelişiyor.

“Mahmut Sadi sen misin, telgrafın var...”

“Benim” diyor ve imza karşılığında verilen telgrafı açıp okuyor.

Aynen şöyle:

“Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz. Mustafa Kemal.”

★★★

Sadi Irmak anlatımını sürdürüyor:

“Telgrafı okuyunca, bu düşündüklerimden çok utandım. ‘Şimdi gel de gitme, git de çalışma. Dön de bu ülke için canını verme’ dedim.

Düşünün, 1923 yılında o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğindeki bu ülke için can verilmez mi?”

★★★

Cumhuriyet döneminde Irmak soyadını alan Mahmut Sadi, sonraki yılları şöyle anlatıyor:

“Almanya’da çok başarılı oldum. Kıvılcım olarak gitmiştim ama ülkeme alev olarak döndüm. Ülkemin başbakanlığını yaptım.

Ben kim miyim?

Ben sadece iki satırlık telgrafın yarattığı bir bilim adamıyım.”

★★★

Fakir devlet onu ve birlikte gönderildiği öteki öğrencileri parasız bırakmıyor.

Eğitimlerini başarıyla tamamlıyor, yeni meslekleriyle birlikte Türkiye’ye dönüyorlar.

Tıp doktoru olan “Sadi efendi” sonraki yıllarda doçent, profesör ve ordinaryüs profesör unvanlarını elde ediyor, 1974 yılında tarafsız başbakan oluyor ama Meclis’te güvenoyu alamıyor.

Sonraki yıllarda Meclis Başkanlığı yapıyor.

★★★

Size geçmişten bir olay daha...

1940’lı yıllardayız. Ankara’da Gazi Lisesi’nde aynı sınıfta iki öğrenci. İki çok yakın arkadaş...

Can edebiyatta, Gazi ise fen derslerinde çok başarılı.

Günün birinde okul bitiyor, iki arkadaş mezun oluyor.

Şimdi amaçları kendi alanlarında yurt dışında okumayı sürdürmektir. Her ikisi de Milli Eğitim Bakanlığına başvuruda bulunur.

Dönemin Milli Eğitim Bakanı, büyük devlet adamı ve gerçek eğitimci Hasan Âli Yücel...

Yukarıda adı geçen Can onun oğlu. Sonraki yıllarda ünlü şair ve edebiyatçımız Can Yücel.

★★★

Hasan Âli Yücel günün birinde Gazi’yi makamına çağırır...

“Seni gönderiyorum ama Can gidemez. Eğer onu gönderirsem ‘Bakan kendi oğluna torpil yaptı” derler.

Peki burada adı geçen ve devlet tarafından yurt dışına tıp tahsili için gönderilen Gazi kim?

Sonraki yıllarda dünya çapında bir beyin cerrahımız olan Prof. Dr. Gazi Yaşargil.

★★★

Sevgili okurlarım, burada ancak hey gidi günler  diyebiliyorum.

Nerelerden nerelere gelmişiz!..

İşte, yukarıda size yakın geçmişten iki ayrı olay anlatmaya çalıştım...

Ve bir de günümüzde hiç umursanmadan sergilenen binlerce torpil, sorumsuzluk ve daha nice rezillikler!

Onları zaten biliyorsunuz, anlatmaya gerek yok!

İnsanoğlu bazen geçmişe, geçmişteki devlet adamlarına özlem duyuyor.