ABD Başkanı Trump, “oylarım çalındı” diyor kanıt gösteremiyordu. İstanbul Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım da seçimin ertesi günü kaybettiğini anlayınca “oylarımı çaldılar” demişti.

Doğru çıkmadı.

Tersine YSK’yı ve Anadolu Ajansı’nı yanına alan iktidarın, atı alıp Üsküdar’ı geçme niyetleri” suçüstü yakalanmıştı.

Seçimler yenilendi.

Ekrem İmamoğlu, Binali Yıldırım arasındaki oy farkını 805 bine çıkardı. Trump kendini yarı tanrı gibi görmekteydi. Korona belası patladı, maskesi düştü. 90 milyonun üzerinde olduğu söylenen seçmen desteği 70 milyona indi, seçimleri kaybetti. Gitmemek için darbe yolunu denedi.

Washington’da.

Onursuzluk.

Utanç yaşandı.

Bak ABD’ye.

Gör halini!

★★★

Diktatör ruhlu liderler, diktatörlüğe hevesli generaller bulup, istihbarat örgütleri aracılığıyla Ortadoğu’da, Uzak Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da, Balkanlar ve Kafkaslar da öfke nöbetine tutulmuş kitleleri harekete geçirerek “darbeler planlayan ve yaptıran” ABD, öfkesinden kışkırtılmış bir bölüm kendi halkı tarafından meclis binası (Kongre) basılan ülke durumuna düştü.

Darbe girişimi tutmadı.

Amerikan’ın kurumları, halkının çoğunluğu ve hatta Trump’ın kadrosundan en yakınları görevlerinden istifa etmeye ve “Defol git Trump...”  diye bağırların safına geçmeye başladılar. ABD bir başsavcı çıkardı, soruşturuyor, “Trump’ı hapse koyma” ihtimali belirdi. Darbeciliğe kalkışmanın hesabını soracaklar. Damadı ve belki de eşi de konuşmaya başlayacak. Daha neler duyacağız! Çünkü seçimleri kazandığı tescil edilen yeni başkan Biden, “Hiçbir Başkan kral değildir” açıklaması yaptı.

Bak Amerika’ya!

Gör halini!

Krallık taslama.

Padişahlığa özenme.

★★★

Güçleri tek elde toplama.

Hukuku alet etme.

Hakimlerle oynama.

Savcıları giyotin yapma.

“Benim Valim” deme.

Üniversiteleri vasata çekme.

Rektörler de seçimle gelsin.

Halkı, Allah ile aldatma.

Tarikatları kullanma.

Diyaneti partilileştirme.

Toplumu asla bölme.

Biz- siz diye ayırma.

Bölerek öfke çoğaltma.

Kimseyi ötekileştirme.

Basını onursuz kılma.

Ekran tekeli kurma.

Basının içinden kiralık kalemleri uçağına doldurup, onları “3 bin metre yükseklikte uçarken demeç yazan zavallılar” durumuna düşürme. Devlet bankalarından döviz kredisi pompalatıp gazetelerin sahip değiştirmesini planlayarak iktidar yağcısı yapmanın demokrasiye hiç uymadığını unutma.

Hısım, akraba kayırma.

İşi hak edene ver.

Unutma!

Ülke senin çiftliğin değil.

Seçimle geldin.

Seçimle gideceksin.

★★★

Bak ABD’ye...

Ne oldu Trump’a!

Gör halini!

Hiçbir başkan kral değildir.

Türkiye 200 yılda çok bedeller ödeyerek, yapıp- bozarak, iğneye kuyu kazarcasına kazandığı demokrasi çizgisinden geriye gidecek bir ülke hiç değildir.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Eski YÖK Başkanı’ndan Cumhurbaşkanı’na Boğaziçi ışığı!


Bizim gazetenin Eğitim Yazarı Sultan Uçar’ın, yazdığına göre 12 yıl önce Yusuf Ziya Özcan, YÖK Başkanı ve Bugünkü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Başbakan iken tüm üniversitelerde olduğu gibi Boğaziçi’nde de “rektör seçimle” geliyordu. O yıl da seçimler olmuş Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri arasında en yüksek oyu Prof Dr. Kadri Özçaldıran (170 oy) almış ve Prof. Dr. Ayşe Soysal ise sandıktan ikinci (146 oy) çıkmıştı. Hakçası en çok oyu alan Kadri Özçaldıran’ın rektör olması gerekiyordu. Fakat iktidar onu solcu bulduğu için atamak istemedi.  Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ve YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, en çok oyu alan hocayı değil ikinci sıradaki Ayşe Soysal’ı seçme kararı aldılar. Bu teklifi Ayşe Soysal’a ilk YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan götürdü. Ayşe Soysal, “Bu teklifi onursuzluk sayarım” deyip reddetti... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’dü ve Ayşe Soysal’ı Çankaya Köşkü’ne davet edip “rektörlük teklifini” yeniledi. Ayşe Soysal, “Boğaziçi eşitlik ve özgürlüktür. Geleneklerimiz var. Kim en çok oyu aldıysa o rektör olur, ben bunu yapamam” diyerek teklifi yine reddetti. Rektör olmayı kabul etmedi. İşte üniversitelere iktidar gömleği giydirmek yolunda emek vermiş bu eski YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, 12 yıl sora dün KARAR Gazetesi’ne bir açıklama yapıp, “ YÖK Başkanı olduğum dönemde buna sık şahit oldum. Üniversiteler o kadar siyasallaştı ki... Artık AK Parti Üniversiteleri var. Üniversitelerdeki kalitesizliğin en büyük nedeni; liyakatın (işi hak edene verme) olmaması. Lisan bilmeyen hocalar, üniversitelere yerleştirildi. Bir de tarikatlar faktörü var... Bir defa mantık yanlış. Bütün üniversitelere tek gömleği giydirmek, yapılacak en kötü şeylerden biri...” dedi.