Bugün köşeyi okurların gönderdiği; “dikkat çeken, düşündüren ve alternatif getiren mektuplara” ayırmaya karar verdim. Tam günüdür diye düşündüm. Çünkü okurlar; “bir rant projesi olan Kanal İstanbul”a karşı boşa akan nehir sularını göllere kavuşturacak “bir can suyu hayat projesi” öneriyor.

Mektup 1:

“Sayın Necati Doğru, Anadolu’nun 186 milyar metreküp su potansiyeli var. Bunun sadece 52 milyar metreküpü içme suyu olarak kullanılıyor. Türkiye’de bir havzadan diğerine; havzalar arası aktarılan su 2.5 milyar metreküp. GAP’ın 56 milyar metreküp suyu Suriye ve Irak’a akıyor. Karadeniz’e: 8 milyar metreküp.

Akdeniz’e: 18 milyar metreküp. Hazar Denizi’ne:

4 milyar metreküp su boşa akıyor. Sular boşa akmayabilir, göller bugün kurumayabilirdi. Güneş, rüzgar, hidrolik enerjisinin kullanıp, enerjide dışa bağımlılığı en aza indirerek, Anadolu’nun boşa akan sularını pompalar ile kuruyan göllere akıtabilecek bir planlama yapılabilirdi. GAP’ın sularını Kızılırmak üzerinden Konya Ovası’na akıtabilirdik. Konya toprağında obrukları doldurup, yeraltı suyunun vahşice kullanımını önleyebilir, az suyla yetinebilen tarımsal üretim deseni yaratabilirdi. Türkiye, susuz dünyanın su zengin ülkesi olabilirdi.

Mehmet Ali Akalın.”

★★★

Mektup 2:

“Sayın Necati Doğru. Su ile ilgili yazınızı dikkatli bir şekilde okudum. Kaleminize sağlık. Ben 12 yıl önce başbakana bu konuda mektup göndermiştim. Ayrıca Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs’e konuyu TBMM’de gündeme getirmesini de rica ettim. Özeti: Kuruyan ve kurumakta olan göl ve göletlere boşa akan nehirlerimizden boru hatları ile su naklinin yapılmasıdır. Bu proje Kanal İstanbul projesinden çok daha önemlidir. Bu proje ile ülkemizin gelecek 200 yılı kurtulur. Sizden gazete yazarı olarak ricam bu konuyu devamlı gündemde tutmamızdır. Ben beklerdim ki muhalefet Kanal İstanbul’a karşı bu projeyle halkın önüne çıksın. Gündeme getirseydi halktan büyük destek alırdı.

Metin Tosun Trabzon.”

★★★

Mektup 3:

“Sayın Necati Doğru, “nehirler boşa akmasın göller kurumasın” başlığıyla yazdığınız değerli yazınız için sizi kutlarım. Kanaatimce Türk tarımının dört büyük sorunu var: 1. Toprakların önemli bir kısmının tarımla ilgisi kalmayan kişilerin elinde oluşu ve buna bağlı olarak çiftçilerin ekonomik büyüklükte olmayan topraklarda üretim yapmaları. 2. Çiftçinin finansal gücünün düşük olması. 3. Tarım Bakanlığı’nın verdiği teknik desteğin yetersiz olması. 4. SU. Önümüzdeki yıllarda su en önemli problem olmaya adaydır. Konya Ovası’ndaki durum, Ege ovalarında 200 metreden su çekilmesi ve bunun gibi örnekler alarm veriyor. Bugün gazetenizde tarım ürünlerine verilen fiyatlarla ithal fiyatların karşılaştırmasını gördüm. Yorumlarımı sunuyorum: 1. Korkarım ki dünya fiyatlarından daha düşük iç piyasa fiyatlarından istifade eden değirmenciler önemli ölçüde un ve makarna ihracatı yapacak, böylece pahalı ithal edip ucuz satarak mal sattığımız ülkeleri sübvanse etmiş olacağız. 2. Kuru bakliyatın dünya fiyatları ile Türkiye’de çiftçiye ödenen fiyat arasında uçurum var. Çiftçiye verilen fiyatlar çok düşük. Çiftçimize dünya fiyatlarını ödesek ithalat yerine yerli üretim olacak.

Ahmet Özgüneş.”

★★★

 Mektup 4:

“Sayın Doğru, kuruyan göller ve akarsularla ilgili yazılarınızla önemli bir sorunu dile getirdiniz. Konya Ovası’nda sulama suyu yok, yeraltı suları bitirildi. Yıllar önce Beyşehir’den Tuz Gölü’ne sulama kanalı yapıldı. Maalesef kanalizasyon haline geldi. Tuz Gölü de foseptik çukuruna döndü. Konya Ovası sulanabilirse ürün üç misline kadar yükseliyor. Konya Ovası için tek çarenin Göksu Nehri’nden su getirilmesi olduğu söyleniyordu ama hiçbir çalışma yapılmadı. Yollar, köprüler, havaalanları... kadar önem verilseydi, yap-işlet yerine ovanın geliri bunları yapardı.

Mustafa Pekdemir.”

★★★

Kanal İstanbul:

Rant projesi.

Göle can suyu hattı:

Hayat projesi.

Halk rant projesi değil hayat projesi istiyor. İktidar rantkolik oldu. Kanal İstanbul’u takıntı yaptı. Halk muhalefete sesleniyor. Anadolu “su boru hatlarıyla” suyunu boşa değil kuruyan göllere akıtan ülke olmalıydı. Mektuplardan anlaşılıyor ki halk “Su akar, Türk bakar” atasözünü terse çevirecek projeler bekliyor.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Milli Eğitim Bakanı vakıflara kimin parasını aktarıyor?


CHP Ordu Milletvekili Dr. Mustafa Adıgüzel Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi görüşmeleri sonrası şu açıklamayı yaptı: “Sayın Milli Eğitim Bakanı sorduğumuz sorulara yanıt verirken şöyle bir cümle kullandı ve dedi ki; ‘önümüzdeki süreçte de devlet ve milletle barışık vakıflarla işbirliği içinde olmaya devam edeceğiz’ 2020 yılında MEB’den vakıflara aktarılan para tam 481 milyon TL. Son 10 yılda ise toplam 20 milyar liranın üzerinde”... Benim de aklıma bir soru geldi. Sorayım: Milli Eğitim Bakanı, “devlet ile milletle barışık vakıf” dediklerine kimin parasını aktarıyor?