Vergi hukukunun en temel ilkesi, “vergilerin yasallığı” ilkesidir. Anayasamızın 73. maddesinde “Anayasal Vergileme İlkeleri’’ tek tek sayılmıştır.

Bugün sizlere, iktidarın inisiyatifi ile Meclis’te kabul edilen yasaları, uygulayıcıların nasıl keyfi bir şekilde uygulamadığına ve yargının iş yükünü nasıl arttırdıklarına ilişkin bir örnek olayı, mahkeme kararı ile birlikte dikkatlerinize sunacağım.

OLAY…

Mükellef şirket, 7143 sayılı Kanun’un yayımından önce vergi incelemesine alınıyor. Kanunun yayımından sonra; mükellef şirket, kanunun matrah artırımına ilişkin hükümlerinden yararlanmak için vergi dairesine başvuruyor. Mükellef şirketin başvurusu, “sahte belge düzenlemek” gerekçesiyle vergi incelemesine alındığı ve inceleme sonuçlanıncaya kadar talebinin yerine getirilmesinin yasal olarak mümkün olmadığı gerekçesiyle, kabul edilmiyor. Buraya kadar hiçbir problem yok. Vergi incelemesi, mükellef şirketin sahte belge düzenleyicisi değil, kullanıcı olduğu kanaatine göre tarhiyat içeren bir vergi inceleme raporu ile sona eriyor. Mükellef şirket, vergi dairesine sahte belge düzenleyicisi olmadıkları dolayısıyla kendilerine gönderilen vergi/ceza ihbarnamelerinin iptalini ve matrah artırımı talepleri doğrultusunda ödeme tablosunun gönderilmesini istiyor. Vergi dairesi, bu dilekçe üzerine mükellef kuruma cevap vermek yerine, bu hükümlerden yararlanıp yararlanamayacağınızı değerlendirmeniz için Vergi Tekniği Raporu’nu yazı ekinde mükellef şirkete gönderiyor. Deyim yerinde ise vergi dairesi topu taca atıyor. Mükellef şirket, 7143 sayılı Kanun ve ilgili genel tebliğlerde yer alan açık hükümlere rağmen sorununu çözemiyor ve dava açmak zorunda kalıyor.

MAHKEME, MÜKELLEFİN HAKLILIĞINA HÜKMEDİYOR…

Uyuşmazlığın intikal ettiği İstanbul 3.Vergi Mahkemesi E.2021/1828, K.2021/2860 sayılı Kararında ; “Şu kadar ki 213 sayılı Kanun’un 359 uncu maddesinin (b) fıkrasında yer alan defter, kayıt ve belgeleri yok etme veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyma veya hiç yaprak koymama veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleme fiillerinden hareketle yapılan vergi incelemesinin tamamlanması sonucu bu fiillerin varlığının tespit edilememesi durumunda, bu durumun tespitine ilişkin raporun mükelleflere tebliği tarihinden itibaren bir ay içerisinde yazılı başvurmaları, matrah ve vergi artırımı sonucu hesaplanan vergileri, raporun tebliğini izleyen aydan başlamak üzere ikişer aylık dönemler halinde altı eşit taksitte ödemeleri ve maddede öngörülen diğer şartları yerine getirmeleri koşuluyla bu madde hükümlerinden yararlanılacağı, 7143 sayılı Kanun Genel Tebliği’nin V-E-6-f-fç bendinde, “213 sayılı Kanun’un 359’uncu maddesinin (b) fıkrasında yer alan defter, kayıt ve belgeleri yok etme veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyma veya hiç yaprak koymama veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleme fiillerinden hareketle yapılan vergi incelemesinin tamamlanması sonucu bu fiillerin varlığının tespit edilememesi durumunda, bu durumun tespitine ilişkin raporun veya yazının mükelleflere tebliği tarihinden itibaren bir ay içerisinde yazılı başvurulması, matrah ve vergi artırımı sonucu hesaplanan vergilerin, raporun veya yazının tebliğini izleyen aydan başlamak üzere ikişer aylık dönemler halinde altı eşit taksitte ödenmesi ve Kanun’un 5’inci maddesinde öngörülen diğer şartların yerine getirilmesi koşuluyla bu madde hükümlerinden yararlanılabileceği” düzenlemelerine yer verilmiştir.

Olayda, “213 sayılı Kanun’un 359’uncu maddesinin (b) fıkrasında yer alan sahte belge düzenleme fiillerinden hareketle yapılan vergi incelemesinin tamamlanması sonucu bu fiillerin varlığının tespit edilememesi üzerine; öncelikle, bu durumun tespitine ilişkin raporun tebliği tarihinden itibaren bir ay içerisinde 7143 sayılı Kanun kapsamında matrah artırım talebinde bulunulabileceğine ilişkin yazı tebliğ edilerek, davacıya matrah artırım hakkı tanınması ve eğer artırım talebinde bulunulmaz ise ilgili dönemler için tarhiyat yapılması gerekir iken, 7143 sayılı Kanun’un 5. Maddesinin 9. Fıkrası ve Genel Tebliği’nin V-E-6-f-fç bendinde öngörülen usul aşılarak, matrah artırım hakkı tanınmadan önce ilgili dönemler için sahte belge kullanma fiili tespiti nedeniyle cezalı tarhiyat yapılmasında ve özel usulsüzlük cezası kesilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.” gerekçesiyle mükellef şirketin davasını “kabul” ediyor.

KİM DUR DİYECEK?


Son dönemlerde, “Kanun böyle ama sorumluluk alamam, yargıya gidin” diyen anlayış, kamu yönetiminde genel anlayışa dönüştü.

Oysaki; Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesinde düzenlenen “görevi kötüye kullanma suçu’’ ile kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, “görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle” (TCK m. 257/1) ve “görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek” (TCK m. 257/1) kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi cezalandırılmaktadır.

Kanunu uygulamayan memur ile ilgili suç duyurusunda bulunursam, başıma iş alırım diyen mükellefler, kanunun uygulanmasını tek başına sağlayamıyor. Yargı, kanun kafasına yatmayan kamu görevlilerini rahatlatma birimine dönüştü.

“Mükellef Hakları Bildirgesi”ni bütün vergi dairelerine asıp, yine de bildiğini okumak görüntüyü kurtarmak mı?

Anayasa’nın 129.maddesi halen yürürlükte olduğuna göre; kamu görevlilerindeki bu özgüven patlamasına kim dur diyecek?