Anayasa Referandumu’nda “Başkanlık Sistemi ile Meclis daha da güçlenecek” diye yanıltıcı propaganda yaparak atıp tuttular ve tam tersine “Güçsüz bir Meclis” yarattılar!

Günümüzde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, ne yazık ki, ülke yönetiminde önemli bir fonksiyonu kalmadı gibi...

Ülke Saray’dan çıkan “Tek kişinin imzaladığı” kararnamelerle yönetiliyor.

Demokrasinin “olmazsa olmaz” temel prensibi olan “kuvvetler ayrılığı” kaldırılınca, adalet ve yargı mekanizması da bağımsızlıktan uzaklaştı ve bütün güç tek elde birleşti.

Ülkede işlerin sarpa sarmasının en önemli nedeni, tüm güçlerin tek elde toplanması ve her kararın tek elden çıkmasıdır.

Bir kişi düşünecek, karar verecek, 84 milyon uygulayacak!

Olmuyor işte... İşler yürümüyor, sorunlar büyüyor!

Ülkede işlerin sağlıklı yürümesi için  Cumhurbaşkanı’nın bir günde 32 bin imza atması gerektiği hesaplanıyor. Böyle bir şey fizik olarak mümkün mü? Hangi faninin gücü buna yeter?

Muhalefet partileri bu nedenle bir araya geldi:

“Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme döneceğiz. Ülkenin kurtuluşu budur.” diyorlar.

Hazırlıklar bu yönde ilerliyor. Son karar seçmenindir tabii ki...

★★★

Özetle nakletmek gerekirse, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de şunlar düşünülüyor:

■ Kuvvetler ayrılığı (Yasama-Yürütme ve Yargı birbirine bağımlı olmayacak.)

■ Cumhurbaşkanı partili değil tarafsız olacak ve 84 milyon tüm milleti kucaklayacak.

■ İktidarın etkileyemeyeceği bağımsız bir hukuk düzeni olacak.

■ İnsan hakları ve özgürlükler Batı ülkelerindeki düzeye yükseltilecek.

■ Hükümet, Meclis’ten güvenoyu alacak ve Meclis tarafından denetlenecek.

■ Bakanlar için “Gensoru önergesi” verilebilecek.

■ “Gazetecilik suç değildir” ilkesi kabul edilerek basın özgürlüğü tüm demokratik ülkelerdeki gibi olacak.

■ Yolsuzluklara göz yumulmayacak, kim olursa olsun, yanlış işler yapan siyasiler Yüce Divan’da yargılanacak.

İstikrara yönelik bu tabloya daha birçok madde eklenebilir tabii ki...

Balık hafızalı bir toplumuz!


Balıkların hafızası zayıftır. Bu yüzden çok çabuk unuturlar.

Ne yazık ki, biz de toplum olarak olayları çabuk unutuyoruz!

Oysa yoksulluğumuzun sebepleri bunlardır.

Ülkeyi derinden sarsan skandallar patlak veriyor, birkaç gün tartışıyor, sonra da unutup gidiyoruz.

Hiç unutmamamız gereken önemli sorulardan birkaç örnek:

■ 128 milyar dolar nerede? Merkez Bankası’nın çektiği sıkıntılar, millete ait bu muazzam paranın gereksiz yerlere savrulmasındandır.

■ Sedat Peker’den ayda 10 bin dolar maaş alan siyasetçi kim? İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, o parlamenterin kim olduğunu bildiği halde adını neden açıklamadı?

■ Ziraat Bankası’nın bir holdinge, gazete ve televizyon satın alması için verdiği 750 milyon dolarlık kredinin akıbeti nedir? Ödendi mi, ödeniyor mu?

■ Sayıştay’ın, usulsüzlükler nedeniyle devleti zarara sokan kamu kurumları sorumluları hakkında bir soruşturma yapılıyor mu?

■ Ülkeyi saran yolsuzluklara hep seyirci mi kalınacak?

Kamuoyunun, en azından yarısı, bu sorulan cevaplarını bekliyor.

TEBESSÜM

Masumlar hapishanesi!


Ülkenin başkanı cezaevlerini teftiş ediyor...

İlk girdiği cezaevinde tüm mahkûmlar “Haksızlığa uğradık, biz masumuz” diye bağırıyorlar.

Sadece bir mahkûm:

“Evet, ben suç işledim ve bana verilen bu cezayı hak ettim.” diyor.

Başkan hemen görevlilere emir veriyor:

“Bu adamı derhal serbest bırakın!”

“Niçin efendim?”

“Öteki masum insanların ahlâkını bozmasın diye!”

GÜNÜN SÖZÜ

Fakiri daha fakir yapan vahşi kapitalizm, hiçbir zaman doymak bilmez!