Siyasetin kirli dili, gazetecileri hedef alıyor...

Tabii ki yandaş ve yalaka gazetecilere lâf yok... Bütün öfke “Karşı görüşteki” gazetelere ve gazetecilere yöneliyor.

Bu memlekette düzgün, dürüst gazetecilik yapmak, vatandaşın hakkını korumak, Azrail’le çelik-çomak oynamaya ya da şeytanla aşık atmaya benziyor... Her an her şey olabilir, silahlı veya sopalı bir saldırıya uğrayabilirsiniz!

Ya da...

İp üstünde yürüyen cambaz gibidir muhalif gazeteciler... Onları ipten düşürmek isteyen çoktur!

★★★

Diyorlar ki: “Bu ülkede basın özgürlüğü var!”

Evet, var tabii ki... Fakat, yalnızca yandaş ve yalaka gazetecilere, iktidardan beslenen medya tayfasına özgürlük var... Hem de sınırsız özgürlük!

Yönetime sürekli methiyeler yağdırıp, muhalefet partilerine ateş püskürenlere her şey serbesttir!

Küfür ve hakaret bile ederler... Açılan davalarda mahkemeler onları “Düşünce ve ifade özgürlüğü var” diye suçsuz bulurlar. Fakat...

Aynı hoşgörü muhalif gazetecilere yoktur... Onların düşünce ve ifade özgürlüğü olmaz! Ya hapse atılırlar, ya da meçhul kişilerin saldırılarına uğrarlar!

“Meçhul kişiler” diye lâfın gelişi söylüyorum. Aslında suçlular meçhul değildir, bellidir. Polis görevini yapıp yakalar onları. Fakat... Adliyede serbest bırakılırlar! Orhan Uğuroğlu’nu yaralayan 4 saldırgan adliyede iki saat bile kalmadı ve savcının emriyle hepsi salıverildi!

★★★

CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın “Saldırıları kirli siyasi dil cesaretlendiriyor!” şeklindeki teşhisi ilginçtir.

Faik Öztrak’a göre:

“Bu yaşadıklarımız sıradan olaylar değildir.

Demokrasiye darbedir!

Organize terördür!

Saldırganlara gösterilen hoşgörü ve hatta esirgenmeyen bir siyasi himaye var.

Saray hükümetinin, failleri bir an önce yakalayarak yargıya teslim etmesi, yargının da hızla gereğini yapması gerekir.”

Teşhis doğru. Dilerim gereği yerine getirilir!

★★★

Yıllar önce basına yönelik kanlı saldırılar vardı...

Birçok gazeteci ve siyasetçi fikir ve düşünceleri nedeniyle öldürülmüştü...

Mesela:

Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, İlhan Darendelioğlu, Ümit Kaftancıoğlu, Gün Sazak, İsmail Gerçeksöz, Onat Kutlar, Necip Hablemitoğlu, Hrant Dink, Muhsin Yazıcıoğlu...

Bunların çoğunun failleri de bulunamadı!

O kanlı olaylar yıllar önceydi...

Dileriz, Türkiye’yi çağlar gerisine götüren, ilkel ülkeler seviyesine indiren o dehşet dolu günleri bir daha yaşamayız. Ancak...

Günümüzde de gazetecilere ve siyasilere yönelik saldırıların artmaya başlaması “O karanlık günlere mi dönüyoruz?” diye endişelerimizi arttırıyor!

★★★

Yakın dönemde, yani bu iktidar döneminde, saldırıya uğrayan çok sayıda gazeteci ve siyasetçi var:

Kemal Kılıçdaroğlu...

 Meral Akşener...

 Yeniçağ Gazetesi...

 Ahmet Çelik...

 Orhan Uğuroğlu...

 Selçuk Özdağ...

 Murat Ağırel...

 Sabahattin Önkibar...

 Yavuz Selim Demirağ...

 Murat İde...

 Ahmet Takan...

 Hakan Bayrakçı...

 Alaattin Aldemir...

 Afşin Hatipoğlu...

 İsrafil Kumbasar...

 Sinan Oğan...

 Ümit Özdağ...

 Vedat Yenerer...

NOT: Bunlar sadece büyük şehirlerde meydana gelen saldırı olayları... Unuttuklarımız da vardır elbette...  Anadolu illerinde de birçok gazeteci ve il-ilçe teşkilatlarında görev yapan siyaset adamı çeşitli saldırılara uğramış bulunuyor!

★★★

Tüm bu olaylar, “Korku ülkesi” haline geldiğimizi, demokrasi ve hukukun işlemediğini gösteriyor.

İktidar şimdi “Adalette, yargıda, ekonomide reform yapacağını, çalışmaların tamamlanmak üzere olduğunu” söylüyor.

Duy da inanma!

Ne reformu Allah aşkına?

Bu ülkede, siyasilerin gazetecileri hedefe oturtmaktan artık vazgeçmeleri lâzım!

Anayasa’nın teminatı altında olan basın hürriyetinin, düşünce ve ifade özgürlüğünün yasaların teminatı altında olması gerekiyor!

Suçluları yakalayamayan, yakalasa bile cezalandırmayan, düşünce ve ifade özgürlüğünü hiçe sayan, muhalif gazetecileri, yazar ve çizerleri içeri tıkan bir iktidar ne kadar reform yapabilir ki?

Reform yapabilmek için, her şeyden önce tüm iktidar mensupları arasında “zihniyet değişikliğine” ihtiyaç var! Bu olmadan reform da olmaz!

TEBESSÜM

“Kimin ırzına geçilecek?”


Eski dönemde padişah arabayla kentte dolaşırken bakmış, zaptiyeler iki kişiyi yakalamış götürüyorlar...

İkisinin de elleri kelepçeli, boyunları bükük, kaderlerine razı...

Padişah arabayı durdurup zaptiyelere sormuş:

“Bu adamları nereye götürüyorsunuz?”

“Asmaya götürüyoruz sultanım. İdam edeceğiz!”

“Niçin idam edeceksiniz?”

“Birisi adam öldürdü, öbürü de ırza geçti!”

“Hangisi katil, hangisi ırz düşmanı?”

“Bu katil padişahım, bu da ırz düşmanı!”

Padişah kısa bir süre düşündükten sonra kararı değiştirmiş:

“Hayır, bu ırz düşmanını asmayın... Bunun ırzına geçilecek ki, yaptığı rezilliğin ne olduğunu anlasın. Tüm muhafızlar bunun ırzına geçsin... Cinayet işleyen herifi ise hemen asın!”

... Ve padişah binmiş arabasına gitmiş...

Zaptiyeler iki mahkûmu alıp yola koyulmuşlar...

Padişahın emriyle asılmaktan kurtulan ırz düşmanı, yol boyunca zaptiyeleri uyarmış:

“Aman hemşehrim ha, ırzına geçilecek olan benim! Bu herifi asacaksınız, beni değil! Karıştırmayın sakın!”

GÜNÜN SÖZÜ


Bilge adama sormuşlar: “Hiç düşmanın var mı?” “Ben kimseye iyilik yapmadım ki!” demiş.