O, 1943 doğumlu...

O, bir iktisatçı...

O, MIT’teki doktora öğrenciliğinden beri eşitsizliğin kökenleri ve sonuçları üzerine çalıştı...

O, misafir öğretim üyesi olarak gittiği Cambridge Üniversitesi’nde gelir dağılımı tartışmalarına katıldı...

O, Yale Üniversitesi’nde eşitsizlik üzerine ders verdi...

O, kırk yaşını doldurmamış ekonomistlere verilen John Bates Clark Ödülü aldı...

O, Clinton Hükümeti’nde İktisadi Danışmanlar Kurulu başkanlığı yaptı...

O, Dünya Bankası Başkan Yardımcılığı ve Baş İktisatçı görevlerinde bulundu...

O, Dünya Bankası ve IMF’nin gerçek yüzünü yazdığı mektubu ile tanındı...

O, 2001 yılında Nobel İktisat Ödülü kazandı...

O, 2002 yılında yazdığı “Küreselleşme, Büyük Hayal Kırıklığı” kitabıyla 2008 krizini önceden gördü...

O, Tunus’tan Mısır’a çağrıldığı  “Arap Baharı” meydanlarında bulundu...

O, halen Columbia Üniversitesi’nde görev yapan dünyanın etkili akademisyenlerden...

O, Prof. Joseph E. Stiglitz...

Bu köşede birkaç kez adını yazdım:

Dünya, mali-finans politikalarına sırtını dönüp, tekrar üretim ekonomisine yöneliyor. Stiglitz, 40 yıldır eşitsizlik ve yoksulluk üzerine birlikte çalıştığı Anthony Barnes Atkinson’u Nobel Ödülü için öneriyor...

Özal ve şürekâsının yıllardır ağzından düşürmedikleri vahşi kapitalizmin finansçıları Hayek- Friedman çoktan unutuldu gitti. Bugün umut Stiglitz gibi ekonomistlerde aranıyor.

Gel gör ki bunu CHP’lilere anlat!”

Altı yıl önce/ 2016 yılı başında yazdım bu satırları...

CHP’de hâlâ yaprak kımıldamıyor! Neyse, CHP’ye yazmaktan usandım artık...

YÜZDE 1’İN ÇIKARI


Stiglitz kimine göre “Truva Atı” idi. Clinton Hükümeti ve Dünya Bankası “kalesi” içine sızarak, içerden eleştiri yaparak, neoliberalizm ideolojisinin gerçek kara yüzünü ortaya çıkardı:

Devletin, piyasadan kovulması...

Devletin, piyasayı denetlememesi...

Devletin, para-finans politikalarıyla teslim alınması...

Devletin, sosyal yardım yönünün yok edilmesi...

Devletin, sermayenin emeği ezmesine ses çıkarmaması...

Devletin, sürekli çıkan finans krizlerinde sermayeyi kurtarması...

Koca aldatmaca idi Stiglitz’e göre...

Dedi ki:

Devlet büyük sermaye tarafından kuşatıldı.

Demokrasi büyük sermaye tarafından ele geçirildi.

Siyasal sistem parasal odaklar tarafından zapt edildi.

-Stiglitz göre, tüm bunlar eşitsizliğe sebep oldu.

-Stiglitz göre, tüm bunlar aşırı finanslaşmaya, ranta dayanan ve yüzde 1’in servetini gözeden kapitalizmi çöküşün eşiğine getirdi.

-Stiglitz göre, neoliberalizm içinde kalınarak yüzde 99’un kurtuluşu mümkün değil.

-Stiglitz göre, sosyal, siyasal, ekonomik süreçler tehlike altında.

Evet: Sadece ekonomi değil, siyaset artık çok kirlidir; başta ahlaki tehlike olmak kültürel hayat yozlaşmıştır.

Mevcut vahşi egemen ideolojiye karşı topyekûn mücadele vermek esastır.

Çünkü Stiglitz diyor ki:

-“Kendi başlarına işleyen piyasalar istikrarlı olduklarında bile, genel olarak adaletsiz görünen büyük eşitsizlik seviyelerine yol açarlar. ABD ve Avrupa’da durum daha adilmiş gibi görünse de bu sadece yüzeysel bir algıdır.”

ENFLASYON SAPLANTISI


Piyasayı, siyaset şekillendirir.

Neoliberalizm, “iktisat modeli” olarak gösterilse de özünde siyasal ideolojidir.

Amerikan dolarının değil, insanın önemli olduğu siyasal sistem nasıl kurulacak ülkemizde?

İlk adım, sorgulama yapmaktır. Bunun için önyargılardan kurtulmak gerekir. Örneğin, son günlerin gündemi enflasyon!

Stiglitz diyor ki:

- “İktisadi refahın temelinde enflasyona verilen önemin olduğu ve iktisadi istikrarı sağlamanın en iyi yolunun bağımsız merkez bankası olduğu içi boş efsanedir...

- “Enflasyonun düşük ve sabit tutulmasının piyasa ekonomisinin gelişmesi için gereken şartları sunduğu savunulur. Enflasyon özellikle de çok yüksek ve değişken enflasyon sorun olabilir...

- “Enflasyon şahinleri –en ufak enflasyon artışıyla ilgili bile saplantıları olan para politikası yapıcıları- ekonominin uçurumun kenarında bulunduğunu iddia ederler. Bu görüş için istatistiksel bir destek bulunmamaktadır...

- “Faiz oranlarındaki değişikliğin ekonomiyi kontrol edebilen ‘manivela’ olduğu hatalı bir düşüncedir...

- “Ekonomi paniğe kapıldığında faiz oranlarının düşürülmesi bankaları kurtarabilir ama ekonomiyi tekrar canlandırmadığı açıktır...”

Çok şaşırtıcı değil mi bu sözler? Değil. Fakat kırk yıldır piyasanın finansallaşması, ekonomiye tek boyutlu parasalcıların “at gözlülüğüyle” bakılmasına sebep oldu. Ekonomiyi, salt neoliberalizm kavramlarıyla analiz etmekten vazgeçmeliyiz.

Evet, algı mühendislerini yenip tabu yıkmalıyız. Yoksa büyük çoğunluk eşitsizliğin bedelini ödemeye devam eder...