Cuma akşamı Habertürk’te, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in açıklamalarını izliyorum. Kübra Par, Muharrem Sarıkaya ve Veyis Ateş soruyor, yıldızı giderek parlayan cesur Cumhuriyet kadını Akşener cevaplıyor. Söyleşinin bir yerinde “Milletvekili olmayı düşünmüyor musunuz” diye sorulunca, şu cevabı veriyor:

“Beni Cumhuriyet yetiştirdi. Bu görevi hiçbir maddi karşılık beklemeksizin yaparak, Cumhuriyet’e ve ülkeme olan borcumu ödüyorum!..”

★★★

Akşener’i dinlerken aklıma iki deneyimli siyasetçinin söyledikleri geliyor. Biri, vaktiyle dev ihalelerin verildiği Ulaştırma, Bayındırlık ve İskan Bakanlıkları koltuğunda oturmuş olmasına karşın, halen hayatını avukatlık yaparak kazanan Yaşar Topçu’nun “Siyasette zenginleşen babam bile olsa bilin ki hırsızdır” deyişi, diğeri ise Antalya’nın efsanevi Belediye Başkanlarından Selahattin Tonguç’un anlattıkları...

Tonguç, günümüzde iktidar baskısı altında güçlükle görev yapan Millet İttifakı’nın belediye başkanlarına bakın nasıl sesleniyor:

★★★

“Ben Selahattin Tonguç...

Bu yazıyı kaleme almamdaki temel neden, 1973 yılında seçilen CHP’li başkanların sosyal belediyecilik uygulamalarını şeffaflık, dürüstlük ve yenilikçi bir yaklaşımla halkla tanıştırıp bütünleştirmeleridir.

★★★

Bizler, yani CHP’li 42 belediye başkanı, ayda bir toplanmak suretiyle fikir alışverişinde bulunarak, ortak akıl üreterek, ülkede toplu konut, ulaşım, çevre, sağlık, sahillerin halka açılması, sanayi ve tarımsal üretim -tanzim satış faaliyetleri, kültür ve sanat gibi alanlarda etkin olmayı başardık. Toplumun hak ettiği güzelliklere kavuşması ve bunların gelecek nesillere aktarılması, temel hedefimiz oldu.

Yani bugünü yarın ile birlikte planladık...

★★★

Bu arada halktan aldığım desteği de karşılaştığım zorlukları da anlatmak isterim. Bu zorluklar hep karşımıza çıkabilir ama halkın desteği ve hukukun gücü ile her zaman aşılabilir.

Yeter ki dürüst ve şeffaf olunabilsin!..

★★★

Seçildikten hemen sonra, bomboş olan bütçeye rağmen kişisel çabalarımla aylardır verilmeyen personel maaşlarını ödedim. Sürekli göç alan ve çarpık kentleşmenin olduğu bu kentte imar planı uygulamalarını başlattım. Kamulaştırmaları yaptım. Kanun dışı yapıları ve SİT uygulamasına aykırı ne varsa yıktım. Yollar açtım, trafiği düzenlemeye çalıştım. Elektrik santralleri kurdum. İçme suyu ve kanalizasyon gibi altyapıyı projelendirdim, Altın Portakal Film Festivali’nde sansür sorunu ile karşılaştım. Sadece filmlere değil, sanatçıya ve sanata, hatta duvar resimlerine dahi uygulanan sansürleri aştım!..

★★★

Bunları yaparken yazılara konu olan meclis çoğunluğu sorunuyla karşı karşıya kaldım.

Başlangıçta 36 üyeli meclisin 18’i CHP’liydi. Sonraları 15’e düştü. Salt çoğunluğu kaybetmeme rağmen işleri yürütmeye çalıştım. Bu durumda çareyi meclis toplantılarını ve ihalelerin verilişini o günün en iyi iletişim kanalı olarak gördüğümüz belediye hoparlöründen canlı yayınlamakta buldum. Halk, ilk kez şeffaf belediyecilikle tanıştı ve kulaklarıyla tanıklık etti.

Bu hamlelerim nedeniyle ölüm tehditleri aldım. Evim silahlı saldırıya uğradı, kahveme siyanür konuldu, üzerime araba sürüldü, CHP binasına bomba bırakıldı!..

Birkaç kez ölümle burun buruna gelmiş olmam beni yıldırmadı. Lara’dan Yeni Liman’a kadar olan kıyı bandını doğal SİT alanı ilan ettim ve halka açtım. Halkın malını, hak sahibi halka teslim ettim. Toplantıların halka açık olması beni güçlü kıldığı gibi, sorunların çözülmesinde tek yol oldu.

★★★

Güney Antalya Turizm Gelişim Projesi’ndeki sorunlarımızı yine şeffaf belediyecilik anlayışı ile çözmeye çalıştık. Kentin güçlü ve ileri gelenlerine ait, yıkılması gereken 200 kadar yapıyı, o dönemde de başarılı ve cesur TV haberciliği yapan Uğur Dündar aracılığı ile ifşa ettik, sesimizi bütün ülke duydu, böylece kıyılardaki yapılar yıkıldı!..

★★★

Bunları anlatmamın nedeni, son yerel seçimlerde göreve gelen arkadaşlarımızın da karşılaşacağı sorunlara değinmek ve onları geçmişten örneklerle yüreklendirmektir. Ben siyasete, hocam Tahsin Bekir Balta’nın ‘Bu ülkeye borçlusunuz, siyasete atılmalı ve bu borcu ödemelisiniz’ sözleri ile adım atıp, 1969 yılında İsmet İnönü’nun CHP’sinde en genç il başkanı olduğumda, Paşa’nın bana vermiş olduğu ‘Ak baldırdan ve sarı altından uzak dur’ nasihati ile devam ettim. Bu değerli ve anlamını hiç yitirmeyecek olan sözleri, yeni seçilen başkan arkadaşlarıma iletmek isterim.

Hepsinin yolu açık olsun!..”

★★★

Özellikle de hiçbir maddi karşılık beklemeksizin, ülkesine olan borçlarını ödemek için siyaset yapanların yolları açık olsun...