Bilen bilir, sabah güneşi üzerime düşmeden kalkar insanların işe yetişme telaşından epey önce arabaya atlayıp yola çıkarım. Trafikli haliyle Anadolu yakasının bir ucundan Emirgan sahile 2 saat süren yol 20 dakika bile tutmaz. Ortalık alaca karanlık, Boğaz hala laciverttir. Yaz kış, diri havada denizin kıyısında yürürüm bir süre. Sonra, Maslak’a sozcu.com.tr’ye... Hala sabahçı kadro vardır, gelmem onların eve dönüşünün habercisi gibidir.

O sabah yine böyle sıradan bir gündü işte. İyi ve kötü haberler, iyi ve yaramaz insanlar, konuşmalar, tartışmalar... Akşam oldu. Bu kez Avrupa’dan Anadolu yakasına yolculuk. Eve vardığımda bedenim bana, ‘yoruldum bugün’ diyor.

Biraz hoş beş, sofranın hazırlanması ve yemek. O sırada telefon çalıyor içerilerde bir yerde. Kalkıp açıyorum, Ankara Temsilcimiz Zeynep, “Yücel neler oluyor, buralarda uçaklar alçak uçuş yapıyor. Çok korkunç” diyor. Kısa bir tereddüt yaşıyorum. Ne uçağı, ne alçak uçuşu? “Bence kötü bir şeyler oluyor” diyor ağlamaklı. Korkma, tatbikat falandır gibilerinden şeyler söylüyorum. Kapatıyoruz... Ardından başka bir telefon. Panikle ‘bir şeyler oluyor’ diyor karşıdaki ses. Televizyon kanallarını hızlıca tarıyorum. Yok bir bilgi... Gazeteyi arıyorum, gece ekibi de ‘bir şeyler oluyor’ ama bilmiyoruz diyor.

Böyle olmayacak. Acelece az önce üzerimden çıkardığım şeyleri giyiyorum. Ben çıkıyorum diyorum evdekilere. Hepimiz şaşkınız. Arabaya atlayıp gerisin geriye...

Trafik Radyosu’nu açıyorum. Bilgi yok ama köprüde trafiğin kilit olduğunu söylüyor sunucu. Telefon bağlantıları yapıyorlar. Adamın biri, “Ben köprüden Anadolu yönüne gitmeye çalışıyorum. Karşı tarafta tanklar var” diyor!

Yüreğim küt küt, ne tankı?

Diğer köprüden de benzer haberler. Karşıya nasıl geçeceğim peki? O an Üsküdar’a gidip, motorla karşıya geçmeye karar veriyorum. Sahil yolu açık, Kız Kulesi, karşı taraflar her zamanki gibi ışıl ışıl. Üsküdar’da tek tük şaşkın insan. Trafik burada da kilit. Arabayı park edeceğim ama yer yok. Yeni Valide Camii’nin oralarda trafik tamamen duruyor. İniyorum arabadan. O trafin içinde nispeten kıyıda bırakıyorum aracı, denize doğru yürüyorum. Beşiktaş motorlarının iskelesine geldiğimde, anons yapılıyor: Motorların kalkışına izin verilmiyor! Fakat bir motora daha önce binmiş 15-20 kişi görüyorum. Bende atlıyorum motora. Bekliyoruz... Karşımda genç bir çift, birbirlerine sarılmış denize bakıyorlar. Çocuk kız arkadaşına, “Bir şeyler oluyor galiba” diyor.

Epey bekledikten sonra motorun kaptanı kalkmaya karar veriyor. Denizde sanki sadece bizim tekne var. 5 dakikada Beşiktaş... Kimseler yok, polis bile... Bir taksi bulsam! Ne fayda, az sayıda geçiyor ve dolu. Boş geçen taksilerin şoförleri de hafif duraksayıp, “İzin vermiyorlar müşteri almamıza” diyor.

Kim, ne zaman verdi böyle bir talimatı taksicilere?

Otobüs seferleri zınk diye kesilmiş sanki! Sarı dolmuş yanaşıyor durağa. Öne atılan benim gibi birkaç kişiye, “izin yok” diyor şoför önce. Sonra telefonla konuşuyor birileriyle, “Tamam binin” diyor. Taksim’deyim artık. Koca meydanda in cin top oynuyor. Üçerli beşerli askerler var sadece...

Ben, metro ile Maslak’a gitme derdindeyim. Hızlı hızlı yürürken merdivenlere, iki asker önüme doğru çıkıyorlar bilerek. “Ne işiniz var sizin buralarda” diyorum. Garip garip suratıma bakıyorlar. Yanıt yok.

Metro seferleri durmuş çalışmış birkaç defa. Epey bekledikten sonra bir tane geliyor. Bomboş. Biniyorum, metrodaki tenhalık yukarıdaki şaşkınlık ve gelen bazı haberlerle birleşince korku filmi gibi!

Nihayet Maslak... sozcu.com.tr’ye ulaşıyorum. Öncelikle evleri yakınlarda olanları, sonra tüm arkadaşları çağırıyoruz. İş bölümü yapıyoruz. Haber yağıyor dört bir yandan...

Türk demokrasisine bilmem kaçıncı kez darbe girişimi!

Askerler kışladan çıkmış!

Tanklar insanların üzerine sürülüyor!

Bu milletin gözünden sakındığı Türk Hava Kuvvetleri pilotlarının uçurduğu uçaklar milletin kendisini, meclisini bombalıyor!

Uzun süre resmi bir açıklama gelmiyor, gelemiyor. Ne vali var ortalıkta, ne bir bakan, ne bir kamu görevlisi... Kapkaranlık gecede TRT ekranlarında ‘darbecilerin bildirisi okunurken’ biz el yordamı ile doğru habercilik yapmaya çalışıyoruz!

Evet Mehmetçik başımızın tacı ama kışlada, sınırımızda, bu memleketin namusu için nöbet tutarken! Milletin iradesini çiğnerken değil...

Haber yaparken, bilgi kimden geliyor, nereden geliyor, kim söylüyor kılı kırk yarıyoruz. Çünkü, görüntüler, yönlendirme çabaları, bilgi kirliliği havalarda uçuşuyor. Haberi, görüntüyü doğrulatmaya çabalarken tek pusulamız demokrasiye olan inancımız.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Marmaris’te açıklama yapıyor. Canlı veremiyoruz ama anında dinleyip yazıyor ve manşetten yayınlıyoruz. Cumhurbaşkanı’nın ilk sözlerini sozcu.com.tr olarak Türkiye’ye ilk biz duyuruyoruz! Millete ‘demokrasiye sahip çıkın, direnin’ diyor, İstanbul’a, Atatürk Havalimanı’na geleceğini söylüyor...

Sabaha karşı netleşiyor her şey... ‘Ne istediniz de vermedik’ denilip yıllarca korunup kollananlar büyük bir hainlik yapıp, memleketin kanına girmeye kalkmış. Her şeyi planlamışlar ama bir şeyi unutmuşlar. Bu yalnız ve güzel ülkenin ‘ensesine vur lokmasını al’ gibi görünen kahraman yurttaşlarını!

***

Çok karanlık bir gecenin ardından pırıl pırıl güneş doğarken arka taraflardaki pencerelerden dışarıya baktığımı hatırlıyorum. Uyumamıştık, çok çalışmıştık, çok gerilmiştik, çok korkmuştuk ama yurdu için tankların önüne çıkanlar, uçağın bombasına rağmen direnenler gibi biz de neyle, hangi kötülüklerle karşılaşacağımızı umursamadan doğru habercilikte direnmiştik. Şafak sökerken demokrasi kazanmıştı...

İşte 15 Temmuz’da, o garip, yanıtsız sorular gecesinde ortalıkta henüz kimseler yokken biz verdiğim bu adresteydik.

Siz neredeydiniz?