- Ne söyledi?

(Sırıtma sesleri)

- Ne söyledi?

(Sessizlik)

- Ne söyledi?

(Durum ciddi! Herkes şaşkın)

- Ne söyledi?

(Topluluk ne diyeceğini bilemez halde)

- Ne söyledi, bana onu bir söyleyin!

Gazeteciler: Efeeem hekimlerle ilgili bla bla bla...

- He...

Gazeteciler: Meclisteki bütün partilerden destek istedi bla bla bla...

- Ama ne söyledi?

- Ya... Sen ne söyledi yaa!

Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı: “Hepsi bu kadar efendim..”

- Hepsi bu kadar mı?

Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı: “Başka bir şey söylemedim efendim!”

- Para pul söylemedi mi?

Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı: “Hiç söylemedim!”

- Ciddi mi?

Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı: “Söyler miyim efendim!”

- Sağlık bakanı sen değil misin?

Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı: “Siz izin vermeden ben söyler miyim efendim!”

Gazeteciler: “Detayları sizden alabilir miyiz?”

- Size geliyor işte!

Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı: “Söylemedim efendim!”

- 5 bin, 2 bin 500 zamlar geliyor...

Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı: “Emeklilere de ayrıca!!!”

- Bak görüyor musun... ANLAT!

***

Çocukken Şerife Hanım Teyzemiz vardı. Diğer ‘hanım teyzelerin’ aksine evinin önünde oyun oynarken gürültü patırtı yapsak bile ne terlik atar ne kötü bir söz söylerdi mahallenin fırlamalarına. Belki de bu yüzden, onun penceresinin önünde pek gürültü yapmazdık! İyilikle kurtarılmış bölgeydi kapısı...

Bayramlarda mutlaka ablamla ziyaretine gidilip eli öpülecekler listemizin ön sıralarındaydı. Evinin diğer odalarını görmedim ama bizi ağırladığı salon tertemiz olurdu. Elini öperken anlamını bilmesem de bana, “Paşa olasın, bakan olasın evladım” derdi... O aralar gözüm şekerde ve verilirse Allah bereket versin bayram harçlığındaydı. Yani ne paşalıkta ne de bakanlıkta gözüm yoktu. 

***

Memleketin en saygın çatısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin Sağlık Bakanı arasında geçen şey nasıl tanımlanır, ne denir bilemedim. 

Doktorların ek gösterge düzenlemeleri hakkında ikili sohbet mi, değerlendirme mi, görüş alışverişi mi, diyalog mu, monolog mu, sorgu mu, kamera şakası şeyi mi?

Kim ne derse su kaldırır ama bence, tarihe not düşmektir! 

AKP’liler, onlarca medya görevlisi ve açık kameralar önünde yaşanan, insanı kederlendiren bu unutulmaz anları izledikten sonra içimden, “Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanı yarın istifa edebilir” diye geçirdim doğrusu... Ben olsam öyle yapardım!

Sabah uyandık, gerçekten bir bakan istifa etmişti. Ama o bakan, bu bakan değil Maliye ve Hazine Bakanı’ydı!

Evet bu ilk değildi, bakanlar birbirine baka baka kararıyordu. Ormanları cayır cayır yanan bölgeye ‘cumhurbaşkanı talimat verince’ gittiğini söyleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanını, cumhurbaşkanı talimat verince büyükelçilerle ilgili inceleme başlatan Türkiye Cumhuriyeti bakanını, iki gözü iki çeşme ağlayan selzede kadına ‘cumhurbaşkanı talimat verdi bir yılda evlerinize gireceksiniz’ diyen Türkiye Cumhuriyeti bakanını, Rize’de yaşanan sel felaketinin ardından bölgeye ‘cumhurbaşkanından gidin talimatı aldıktan sonra’ geldiklerini söyleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin üç bakanını birden görüp duymuştuk ama, son örnek sözün bittiği yerdi!

Bakıp kalmışım bakana!

Mırıldanarak şükredip dua eder buldum kendimi. Ayıp olacak belki, paylaşmak isterim sizlerle...

“Evet Türkiye’de zor bir iştir doğru yapılmaya çalışılırsa gazetecilik. Gelen vurmak, giden vurmak ister. Eğip yamultmak ister. Doğrulara değil, güne bakanlar gibi güce bakan olmanı isterler. Tek tipleştirmek isterler, direnirsen ‘tipe bak’ derler. Her devrin adamlarının harman olduğu yerdir. Hoyrattır, fırtınalıdır, atar, savurur, kovar, haksız yere hapse tıkar, çoluk çocuk süründürür... Lakin iyi ki benim yüreğime taa çocukluktan bir habercilik ateşi düşürmüşsün ve onun peşinden koşma gücü vermişsin Allah’ım... Ya, Şerife Hanım Teyze’nin sık sık tekrarladığı iyi niyetli duasına kulak verip, beni bakan olma otoyoluna soksaydın! Halim şimdi nice olurdu? Söz, bundan böyle hiç şikayet etmeyeceğim sana. Şükürler olsun yürüdüğüm yola. Amin...”