Türkiye üç gündür “başörtüsü/türban” tartışmasında yine ikiye bölündü! Birileri “Erdoğan pası gole çevirdi” dedi, birileri “Kemal Kılıçdaroğlu psikolojik üstünlüğü ele aldı” diye konuştu... Bense “CHP’nin eksen kayması yaşadığını” ve bugün bu tartışmayı açmanın doğru olmadığını düşünenlerdenim!

Neden mi? Çünkü...

İsveç’te 11 Eylül Pazar günü düzenlenen genel seçimleri sağ partilerden oluşan koalisyon kazandı. Sosyal demokrat Başbakan Magdalena Andersson, “Parlamentoda bir veya iki sandalye avantajları var. Bu zayıf bir çoğunluk ama yine de çoğunluk” dedi ve istifa edeceğini söyledi. Andersson’un seçim yenilgisini kabul etmesinin ardından Ilımlı Birlik Partisi’nin lideri Ulf Kristersson “işleri halledebilecek bir hükümet kurmak için” çalışmalara başladıklarını duyurdu. Kurulacak hükümette aşırı sağcı bir parti olan İsveç Demokratları (SD) da yer alacak. Peki ne oldu da İsveç sosyal demokrasisinin lideri Olof Palme’nin ülkesinde “sağ” kazandı, “sol” kaybetti.

İngiliz sosyal kuramcı David Harvey İsveç’le ilgili şu tespiti yapmıştı:

“İsveç’te neoliberalizme asıl yöneliş 1991’de muhafazakar bir hükümetin seçilmesiyle geldi. Ekonomik durgunluktan çıkmanın yollarını bulmaları yönünde giderek artan bir baskı altında kalan sosyal demokratlar yolu zaten kısmen hazırlamıştı. Fikir üretemeyen artık sağ değil, soldu.

Yani... Bugün “özgürlükler”, “kimlikler” üzerinden fikir üretmek “sağ”ı güçlendiriyor! “Ne ezen ne ezilen insanca hakça düzen” diyen Ecevit’in sloganı üzerinden yürüyen, “zenginin daha zengin olduğu bu sistem değişmeli” diyen CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “başörtüsü” çıkışı “Ilımlı İslam” ve “sağın” önünü açmıyor mu? Kimlik siyaseti ne kadar doğru?

Çünkü...

Önce karın doymalı


Neoliberalizm iktidara geldiğinde hedefi sendikaları yok etmek oldu. Tüm dünyada bu yaşandı. (İngiltere, Türkiye/1980 yıllarına bakın) Yine de sendikalar önemli! İktidarla kavga etmekten kaçınan Türk-İş’in son “Eylül ayı açlık-yoksulluk” raporuna bakın:

“... İnsan önce karnını doyurmak, sonra barınma ve diğer temel ihtiyaçlarını karşılama ihtiyacı içindedir. Açlık, insani değerleri törpülerken toplumun dengesini sarsar. Yaz henüz biterken gıda fiyatlarındaki bu şiddetli artışın en temel sebebi Türk lirasındaki özellikle son bir yılda oluşan yüksek değer kaybıdır.

“... Üretimden tedariğe girdilerde ithal bağımlılığı yüksek hale gelmiş olan Türkiye ekonomisi, dünyada enflasyonun yükselmeye başlaması ve başta FED olmak üzere hem gelişmiş hem gelişmekte olan ülkelerin peşi sıra faiz artırımları yoluyla parasal sıkılaşmaya gitmeleri karşısında geleneksel iktisadi öğretiden farklı bir yol izliyor.

“... Bu tavır, yüksek enflasyonist ortamın oluşmasının en önemli nedeni oldu. 2021 Eylül ayından başlayarak bu aya kadar politika faizini yüzde 19’dan yüzde 12’ye çeken ekonomi yönetiminin hedefinin üretimi artırmak, özellikle ihracat yolu ile cari açığı düşürmek, büyümeyi yüksek bir seviyede sürdürmek olduğu belirtilmişti.

“... Fakat bugün dünyada hiçbir ülkede enflasyon ile faiz arasındaki makas Türkiye’deki kadar açık değil ve enflasyon artarken gelen faiz indirimleri ile yıl içinde riskler çok hızlı şekilde yükseldi. Kur baskılanmasına rağmen TL, dolar karşısında yüzde 100’den fazla değer kaybederken Türkiye, iç karışıklıklarla boğuşan Zimbabve, Lübnan, Suriye, Sudan, Venezuela’dan sonra resmi verilerle dünyadaki en yüksek 6. enflasyona sahip ülke konumuna geldi.

“... Dış ticaret açığı geçen 1 yılda 25.5 milyardan 62.1 milyar dolara çıktı. Döviz kurlarını tutmak için döviz satarak müdahale eden TCMB’nin rezervlerinden milyarlarca dolar eksildi. Kur korumalı mevduat hesaplarında, bir gün çözülecek olan 1.3 trilyon TL para birikti ve bunun Hazine’ye maliyeti -şimdilik- resmi açıklamaya göre 76.5 milyar TL oldu.

“... İlgili kanun ile KKM’yi şirketlere cazip hale getirmek için milyarlarca liralık vergi gelirinden vazgeçildi. Diğer yandan artan oranlı gelir vergisi sebebiyle bir çalışan hâlâ ocak ayında aldığı ücretini aralık ayında alamıyor. Ekonomi 2022’nin 2. çeyreğinde yüzde 7.6 büyüdü ama işgücü ödemelerinin milli gelirdeki payı yılın aynı döneminde 2021’e kıyasla artmak bir yana yüzde 7.2 azaldı.

“... Vatandaşın devlete olan borcuna yüzde 30 gecikme faizi uygulanırken, vatandaşın devletten alacağına uygulanan faiz yüzde 9’da kaldı.

Ve geliyoruz esasa:

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 7 bin 245.18 TL’ye... Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 23 bin 599.93 TL’ye yükseldi.

Şimdi soruyorum: Türkiye’nin esas gündemi ne? Kimlik mi, ekonomi mi?