Cem Yılmaz’ı LEMAN yıllarından bu yana takip ederim.

İlk gösterisini de aynı sayılı meddahlarımızdan olan sinema oyuncusu Mehmet Esen’in önerisiyle 90’lı yıllarda Leman Kültür’de izlemiştim.

Netflix’teki son gösterisini de çıkar çıkmaz izledim.

Ne yalan söyleyeyim, kendimi ekran karşısında kahkaha atarken buldum.

Cem Yılmaz, gösteriyi tamamlarken zaten “bir tuhaftı”, “bildiğimiz şeyler ama eski tadı yok”, “biraz ödem var” gibi esprilerle kendisine gelecek eleştirileri öngördüğünü belli etmişti.

Bu tür etkinliklerde eleştiri olması normal.

Siz de “Belden aşağı espriler” diyebilirsiniz, “o.ruklu espriler” diyebilirsiniz, “Kendini tekrar ediyor” diyebilirsiniz, “etliye sütlüye dokunmuyor, apolitik” diyebilirsiniz.

Ancak eleştiriyi bırakıp, gösteriyi kendi dar kalıplarınıza sığdırmaya ve Cem Yılmaz’ı kendi değer yargılarınızla yargılamaya çalışır, işi “Vurun Cem Yılmaz’a” kampanyasına dönüştürürseniz bu olmaz.

★★★

Kendisi hedefini “beraber hiç gülmediğimiz kadar gülelim istemiştim” diye açıklıyor. Kim ne derse desin hedefine de bal gibi ulaşıyor.

Bizim de bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerden biri gülmektir.

Gülebilmek için de mizaha ihtiyacımız vardır.

Ne yazık ki AK Parti döneminde en büyük darbelerden biri de mizaha vuruldu. Karikatüristler hapse atıldı. Fıkralara dahi tahammül kalmadı. Mizahçılar ağır ceza yargılamalarıyla karşılaştı.

Biraz iddialı olacak biliyorum ama bugünlerde zam sağanağıyla bizi çarpanlar, gülüşümüzü de çalmak istiyor ve kendileri gibi asık suratlı, kendi gölgesiyle savaşan, başkalarına her daim saldıran insanlar olarak yaşamamızı ve her yaptıklarını sorgusuz sualsiz kabul etmemizi, kanıksamamızı bekliyorlar.

Buna izin vermemek lazım.

Tersine, onların da bizleri ve baskılamaya çalıştıkları yaşam biçimimizi ve kahkahalarımızı kabul etmesini istemeliyiz.

Birileri fotoğraf karesine girmesin diye masadaki içkileri saklarken, Cem Yılmaz milyonların karşısına çıkıp, “içiyorum kardeşim, yanacaksam ben yanacağım” diyebiliyor. Bunun mizahını yapıyor.

Cem Yılmaz son gösterisinde yürürken “yürümek lazım abi”, gezerken “gezmek lazım abi”, Ada’dayken “Ada’ya gelmek lazım abi” diye söylenenleri tiye almış. Evet, söylenmek yerine doğrudan gezmek, görmek, yaşamak ve tadını çıkarmak lazım.

Hatta şöyle söyleyeyim: “Doya doya, inadına inadına gül(ebil)mek lazım Abi!”

Bakın aşağıda 1976’da “Sülügaz” ve 1977’de “En moda TV reklamı” başlıklarıyla efsane mizah dergisi GIRGIR’da yayınlanmış iki karikatür var.





Oğuz Aral ve Tekin Aral’ın muhteşem GIRGIR’ının o günlerin zam yağmuruna karşı mizahla yaptığı bu muhalefeti bugün yapsanız Silivri’den, Sincan’dan çıkamazsınız.

Oysa GIRGIR’ı yaratanlar, o günlerde ülkeyi yönetenlerin yaptığı yanlışları kabul etmedikleri gibi, kendilerini oldukları gibi kabul ettirmeyi başarmışlar.

Yıllar önce devlet nasıl muhafazakarların yaşam tarzını kendi yarattığı prototipe uydurmaya çalıştıysa, bugünün muhafazakar iktidarı da kendileri gibi olmayanların yaşam tarzını şekillendirmeye çalışıyor:

“İçki içmek ayıp, seksi kıyafetle dans etmek ahlaksızlık, TV yarışmasında maske satanizm/şamanizm, (aslında insanın doğasında olan) cinselliğin esprisini yapmak yasak...”

Bugünlerde de milyonlara ulaşabilen bazı popüler insanlar, yeteneklerini kullanarak, kendi belirledikleri konularda, kendi yöntemleriyle bir duruş sergiliyorlar.

Cem Yılmaz da onlardan biri. İnsanları güldürmeyi hedefliyor ve işini de gayet iyi yapıyor.

Hepimizi tatmin etmek, kendilerini herkese kabul ettirmek zorunda değiller.

Güç sahiplerince geçmeleri istenen torna tezgahını reddeden, kendilerini sırf yaşam tarzından dolayı hedef tahtasına koyanlara dönüp “sana ne” diyebilen ve bunu yaparken de gülebilen insanlara ihtiyacımız var.

Zam sağanağıyla, gürültülü konuşmalarla, devletin gücüyle korku salmaya çalışanlara karşı mizah yapabilmek, gülebilmek lazım abi!