Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ile hocalarının birlikte başlattığı “Tepeden atanarak değil tabandan seçilerek gelen rektör istiyoruz. Üniversitemizin yerleşmiş ve onu dünyanın iyi üniversiteleri arasına sokan değerlerinin (ilkelerinin) örselenip yozlaştırılmasını doğru bulmuyoruz” direnişi 500 gününe yaklaştı.

Dile kolay.

500 gün.

Öğretim üyeleri saat 12.15’te “atamayla tepeden indirilen rektörün oturduğu binanın” önüne geldiler, sırtlarını döndüler; “Sayın Cumhurbaşkanı siz görmeseniz de Boğaziçi değerleri var” diye dünyaya duyurdular. Öğrenciler de aynı ilkelerin izinde olduklarını Türkiye’ye ilan ettiler.

Savundukları seçimdi.

Rektör seçimle gelsin.

İmtiyaz istemiyorlardı.

Kayırma talep etmediler.

Emir de vermiyorlardı.

İsim de dayatmıyorlardı.

Seçim yapılsın.

En iyiler yarışsın.

En iyi bulunsun.

O rektör olsun.

Bunda bir kötülük yok!

Tersine iyilik vardı.

★★★

Boğaziçi öğrencileri ile onları eğiten hocalarının birlikte savundukları; üniversiteyi kuruluşundan bugüne (1863’ten 2022’ye 159 yıl) bir seçkin demokrasi kültürü örneği yapan” değerlerinin eğilip bükülmeden takip edilmesinde “iyilik bulunduğunu” bir kitap yazarak da anlattılar. “BOĞAZİÇİ’NDE YANAN MEŞALE” başlıklı kitabı gazeteci yazar Nuri Çolakoğlu ile tarihçi yazar Aytaç Demirci 159 yıllık belgeleri tek tek inceleyerek kaleme aldılar. Kitap hafta başında basına tanıtıldı. Toplantıda Boğaziçi’nin Robert Koleji’nden üniversiteye dönüşmesi sırasında (1970-1971)  Öğrenci Birliği Yönetim Kurulu üyeliği yapmış Mehmet Yaltır ile Burhan Karaçam da vardı. Üniversitenin endüstri bölümünden Prof. Dr. Tınaz Ekim ile Ekonomi Bölümü’nden Prof. Dr. Fikret Adıyaman da Boğaziçi direnişinde nelerin yaşandığını; üniversite değerlerinin nasıl bir yıkıma götürülmek istendiğini ve siyasi iktidarın üniversiteyi ele geçirerek vasata vidalama eğilimlerini” örneklerle anlattılar.

Kitap belgelerle dolu.

Akıcı bir dille yazılmış.

Kolay okunuyor.

(3 saatte okudum.)

Gerçekten öneririm; Sayın Cumhurbaşkanı siz de vakit ayırın “Boğaziçi’nde Yanan Meşale” kitabını okuyun. Aslında Amerikan misyonerlerinin 1820’li yıllarda Anadolu’da protestanlığı yaymak için para vererek gönderdiği Hamilin adlı papazın önce İstanbul’da Bebek’te bir “ilahiyat okulu” açmasıyla başlayan ve Kırım Savaşı patlayınca Kuleli ve Selimiye kışlaları hastanelerine yaralı getirilen 4 bine yakın İngiliz askerine ekmek yetiştirmek için buhar gücüyle çalışan ilk un değirmenini kurması ve Alman bira mayası katarak ürettiği lezzetli ekmeğin piyasa edinmesiyle misyoner protestan papazın din adamlığından Robert Koleji kuruculuğuna geldiğini okuyacaksınız.

Önemli olan bu değil.

Önemli olan yerlilik.

Ve milli olmak.

Misyonerlerin öncülüğü ile kurulan Robert Koleji’nde Türk vatandaşlarının çocuklarının da (Türk- Yahudi- Rum- Ermeni, Arap- Kürt) okumaya başlaması, okulda hoca olarak yer alışları, mütevelli heyete çoğunluk oluşları ve akan zaman içinde “öğrenci- hoca birlikte mücadelesi” ile Robert Koleji’nin üniversiteye dönüşmesi... Ve bir misyoner okulun yüzde yüz yerli ve milli yapıya ulaşarak; 1968’li yıllarda üniversite duvarlarına Tam Bağımsız Türkiye” afişlerinin yazılabilmesi... Boğaziçi’nin eğitim ortamından; Tahir Alangu, Şirin Devrim, Tunç Yalman, Bülent Ecevit, Haldun Dormen, Nur Yalman, Nur Sabuncu, Göksel Kortay, Engin Cezar, Genco Erkal, Ülkü Tamer, Özdemir Nutku, Özer Kabaş, Spiro Kostof, Cevat Çapan, Çiğdem Selışık, Nedim Göknil, Ali Taygun, Can Gürzap, Dikmen Gürün, Nüvit Özdoğru, Yavuzer Çetinkaya, Pınar Kür, Ahmet Leventoğlu, Nevra Serezli, Mehmet Güleryüz, Jack Deleon, Beklan Algan, Meral Taygun, Perihan Maden, Zeki Alasya, Nedim Saban, Binnur Karaevli, Ömer Uluç, Betül Mardin, Ali Neyzi, İsmail Cem, Sedat Ergin,  Elçin Yahşi gibi Türkiye’nin önde gelen yazar, şair, ressam, yönetmen, siyaset adamı, gazeteci çıktı.

Bunların hepsi yerli.

Hepsi milli insanlar.

★★★

Boğaziçi değerleri:

Fırsat eşitliği.

Çok seslilik.

Öğrenicinin yönetime katılması. Öğrenci hoca işbirliği. Çatışmadan, şiddetten kaçınmak. Her sorunu barışla çözmek. Araştırmaya ağırlık vermek. Dünyadaki yenilikleri izlemek. Her öğrenciyi kendi yeteneğine göre yönlendirmek. En iyi hocaları öğretim kadrosuna katmak. Araştırma Üniversitesi ile Eğitim Üniversitesi arasındaki ince çizgiyi belirlemek. Rektörü seçimle getirmek. Demokratik kültürü geliştirmek. Sosyal, kültürel, spor etkinliklerini eğitimin bir parçası yapmak.

Sayın Cumhurbaşkanı!

Siz görmeseniz de Boğaziçi değerleri var ve bu üniversite bu değerlerle yaşıyor. Sayın Cumhurbaşkanı aslında sizin yapmanız gereken tepeden inme rektör atamak” yerine bu değerleri şu anda sayısı 200’ü geçen diğer üniversitelere taşımak olmalıydı.