Arkadaşım Bekir Coşkun yaşıyor olsaydı Konya’da yaşanan katliam üzerine PAKO’nun ağzından “Umudunu yitirme Pako...

Bu canilik bir gün son bulacak...” diye yazardı. PAKO, Bekir Coşkun’un köpeğinin adıydı.

Küsme Pako!

Zalimce kürek darbeleri ile bir kardeşin Konya’da öldürülünce bak Türkiye’de milyonlarca insan ayağa kalktı. Cumhurbaşkanı ve eşi de “Kimsenin hayvanlara zulmetmeye hakkı yok...” dediler.

Umutlan Pako!

Bir kedi yavrusu için endişe duyacak kadar, bir anne köpeğin bebeklerinden ayırılmasını dert edinecek kadar, bir leyleğin yarası için koşuşturacak kadar, bir başka canlı yaşasın diye çırpınacak kadar ve Konya Hayvan Barınağı’ndaki vahşet için gözyaşı dökecek kadar yüce ruhlu insan sayımızda büyük artış var.

Gerçekte sorun:

Hayvanlar değil.

Aslında:

İki görüş çarpışıyor:

Bir:

Doğadan, çevreden, temiz ırmaklardan, altın kumlardan, gür ormanlardan, sonbaharda altın sarısı renge dönüşen kavaklıklardan, korunan, sevilen, yıkıp yakılmayan ve yok edilmeyen bir dünyadan yana olanlar.

Bir de:

Hayvan öldürenler.

Çamlıklarda, dere yataklarına yığılan yapılardan, şehirleri beton ormanına çeviren apartmanlardan, dağları dinamitle patlatıp siyanürden, altından, dolardan, paradan yana olanlar.

Bekir yaşarken.

Bir köpek öldürülse.

Kedi yavrusu incinse.

Kuşun kanadı kırılsa

Bunları yazardı.

★★★

Konya’da barınakta korunmasız köpeğin kürek darbeleri ile öldürülmesi sahneleri yayınlanınca gerçekten yüreği doğa tutkusu ve hayvan sevgisi ile dolu milyonlarca çoğunluğu genç insan; “ böyle sahnelerin yaşandığı bir ülke olmak istemiyoruz” diye tepkilerini paylaştılar.

Nereden nereye?

Tarihçiler yazmışlar:

Kanuni Sultan Süleyman döneminde İstanbul’da 1 günde 1000 köpeğe kıyıldı. Sultan 1. Ahmed döneminde Avrupa yakasından köpekler toplanarak Üsküdar’a sürüldü.

II. Mahmut döneminde de sahipsiz köpekler toplanıp Hayırsız Ada’ya yollamak için teknelere doldurdu. Fırtına çıktı, tekneler karaya oturdu. Allah’ın bu sürgüne razı gelmediği düşünülerek vaz geçildi. Sultan Abdülaziz döneminde de yeni bir sahipsiz köpek sürgünü yapıldı ancak İstanbul’da büyük bir yangın çıkınca bu da Allah’ın gazabı sayıldı ve sürgün edilen köpekler geri getirildi. Köpekleri İstanbul sokaklarında istemeyenler “Avrupa’nın medeni şehirlerinde başıboş, sahipsiz köpek yok. Bizde de öyle olmalı” fikrini savundular. 3 Haziran 1910’da İstanbul’da 80 bin sahipsiz köpek toplanıp Hayırsız Adaya (Sivri Ada)  götürüldü ve bu sürgün vahşi köpek katliamı diye tarihe geçti. Hayırsız Ada sadece kayaydı, dikili tek bir ağaç bile yoktu ve 80 bin köpeğin feryadı söylendiğine göre geceleri İstanbul’dan bile işitilir olmuştu. Sesler birkaç gün sonra kesildi, yaşayabilmek için birbirlerini yiyen köpeklerden artık bir teki bile hayatta değildi.

★★★

O günlerden bugünlere geldik. Büyük kentlerde belediyeler hayvan barınakları kurdular. Sahipsiz köpekler toplanıp bakıma alınıyor. Ancak Konya’daki katliam şu yalın gerçeği bir kez daha ortaya çıkardı:

Hiçbir eğitimi yok.

Hayvan sevmiyor.

Doğayı da sevmiyor.

İnsan da sevmiyor.

Ama işsiz.

Bu tip insanlara belediye hayvan barınağında görev verilince; onlar da yaptıkları işten nefret ettikleri için Konya’da yaşandığı gibi kürekle vurarak köpek canı alıyorlar.

Bir yasa çıktı.

Ama yetersiz.

Köpeklere kısırlaştırma ve aşılatma için gerekeli ödenek ayrılmıyor. Başta İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Konya ne kadar büyük kent varsa hepsi beton apartman ormanına döndü.

Büyük kentlerde apartman dairesinde oturan ailelerin bir köpeğe sahiplenmesi koşulları ortadan kalktı. Sıradan kuru köpek mamasının 15 kiloluk torbası 400 TL’ye dayandı. Kentlerin uzağında barınaklar yapıp sokaklardaki sahipsiz köpekleri bu barınaklarda hapse koyma, Konya örneğinde görüldüğü gibi, çözüm olmaktan çıktı. Belediyelerin köpekleri ve kedileri sahiplendirme seferberliği başlatması gerekiyor.

★★★

Bekir Coşkun yaşasaydı!

PAKO umudunu yitirme.

Bu canilik bir gün bitecek.

Diye yazardı.