Sanat Tarihi Derneği Başkanı  Şerif Yaşar’ın Ayasofya Camisi’ndeki İmparatorluk Kapısı’nın birilerince “kutsal olduğu için” yendiğini duyurması, kamuoyunda büyük şaşkınlık yarattı. Böylece UNESCO’nun dünya mirası listesinde yer alan 15 asırlık bu muhteşem eserin yeterince korunamadığı ortaya çıktı.

Aslında bu olay, içindeki bir taş parçasının bile eşsiz değer taşıdığı Ayasofya’daki kültür mirasına verilen ilk zarar değildi.

Tanığı olduklarımızı sırasıyla anlatayım:

★★★

Ayasofya Camisi’nde padişah ve şehzade türbelerinin varlığı pek bilinmez.

Oysa avlusundaki üç türbede padişahlar; ll. Selim, lll. Murad, ve lll. Mehmed’in yanı sıra, çok sayıda şehzade ve sultan yatıyor. Avluda şehzadeler için de ayrı bir türbe mevcut. Türbelerin biraz ilerisinde ise Ayasofya’nın kilise olduğu zamanlarda, yeni doğan bebeklerin vaftizlerinin yapıldığı ‘vaftizhane’ bulunuyor. Burada “deli” diye ünlenen Sultan Mustafa ve Sultan İbrahim ile bazı hanedan mensuplarının mezarları yer alıyor.

★★★

Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu II. Selim ve Hanımı Nurbanu Sultan’ın yattığı türbe, 1577’de, tarihin en büyük mimarlarından Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş. Türbede padişah ve eşi de dahil olmak üzere 42 sanduka mevcut.

★★★

Türbede kapı girişinin sağ ve solundaki göz alıcı İznik çinilerinden oluşan muhteşem panolar, hemen dikkati çekiyor.

Ama o eşsiz değerdeki çinilerin bir bölümü, daha sonra çalınmış ve yerlerine sahteleri konulmuş!

Nasıl mı?

1890’lı yıllar...

O tarihte Osmanlı İmparatorluğu tahtında Padişah II. Abdülhamid oturuyor.

Sarayın özel bir diş hekimi var; Fransız Albert Sorlin Dorigny...

Ayasofya Camii ve türbelerindeki çinilerle seramiklerin yıprandığı tespit edilerek tadilata karar veriliyor. Çinilerin restorasyonuna, Avrupa’da geniş çevreye sahip bulunan sanat tarihi meraklısı Fransız dişçi talip oluyor.

Abdülhamid’in de onayıyla ll. Selim Türbesi’ndeki çiniler özenle söküldükten sonra, ambalajlanıp Fransa’ya götürülüyor.

Ancak Dorigny, çinilerin bir bölümünü onarmak yerine Louvre Müzesi’ne götürüp babasının malıymış gibi fatura karşılığında satıyor. Uyanık dişçi, hırsızlığı anlaşılmasın diye de Fransa-Sevr’deki bir fabrikada üretilen sahtelerini İstanbul’a gönderiyor.

Ama İznik çinilerinin sahtesini yapmak ne mümkün!..

Nitekim türbedeki yerine konulan ve 60 parça sahte çiniden oluşan pano, zaman içinde sararıp solmaya başlıyor. Sanat tarihiyle ilgisi olmayan ziyaretçilerin bile ilk bakışta fark ettikleri bu durum, yetkililerce resmi kayıtlara geçiriliyor. Kültür Bakanlığı uzmanlarının yaptığı soruşturma sırasında yerlerinden sökülünce de arkalarında Sevr’deki seramik fabrikasında üretildiğini belgeleyen yazılar çıkıyor! Bunun üzerine Louvre Müzesi’nde sergilenen kültür mirasımızı geri almak amacıyla girişim başlatılıyor. Ancak 2008 yılında Ayasofya’yı ziyaret eden Louvre Müzesi Müdürü Henry Loyrette “Kesinlikle kaçırma, çalma ve saklama söz konusu değil. Eserlerin restorasyonda çalındığına dair söylentiler var. Ancak bunlar ispatlanamaz, belgelenemez. Ayrıca bizi ilgilendiren, bizim kanuni yollarla satın almış olmamızdır. Bu eserler Fransız dişçiden satın alındı ve konu ile ilgili faturalar arşivimizde bulunmaktadır” diyerek talepleri geri çeviriyor.

★★★

Kültür Bakanlığı’nın çabaları sonuç vermeyince, 2009-2011 yılları arasında Ayasofya  Müzesi Başkanlığı yapan Prof. Dr. Haluk Dursun, ll. Selim Türbesi’ndeki hırsızlığı teşhir etmek amacıyla, sahte çinili panonun önüne şu yazıyı koyduruyor:

“Osmanlı Devleti döneminde, 1882-1896 yılları arasında Fransız uyruklu Albert Dorigny tarafından yapılan restorasyon çalışmaları sırasında burada bulunan ve 60 karodan oluşan 16. yüzyıl İznik çini pano şaheseri, restorasyonunun yapılması amacıyla Fransa-Paris’e götürülmüş, ancak Sevr’de taklidi yapılarak geri getirilmiş ve aslının yerine monte edilmiştir. Bu tamamen güveni kötüye kullanma ve bir sanat hırsızlığı örneğidir. Şu an önünde bulunduğunuz bu çiniler, asıllarının bir kopyasıdır. Orijinal çinilerimiz,  Paris-Louvre Müzesi’nde sergilenmektedir. Çinilerimiz hakkında Fransa Devleti Kültür Bakanlığı’na yapılan tüm iade taleplerimize rağmen bugüne kadar maalesef olumlu sonuç alınamamıştır...”


[caption id="attachment_7169455" align="alignnone" width="1200"] Sultan ll. Selim Türbesi’nin kapı kenarlarında bulunan ve 60 çiniden oluşan iki panodan soldakinin sahteliği ilk bakışta bile soluk renginden anlaşılıyor.[/caption]

★★★

Durun daha bitmedi.

Ayasofya’da anlatılacak başka talanlar var:

Yıl 2003...

Erkan Mumcu, Kültür ve Turizm Bakanı, Prof. Mustafa İsen de Müsteşar...

★★★

Dolmabahçe Sarayı bodrumunda çürümeye terk edilmiş tarihin tanığı on binlerce objeyi kurtaracak çalışmayı başlatan ARENA ekibi için sıra, Ayasofya’da çürümeye terkedilen kültür varlıklarını gün ışığına çıkarmaya gelmişti.

Zira bize ulaşan bilgilere göre; içinde çok sayıda tarihi eser bulunan 31 numaralı deponun kapısına vurulan kilit, 50 yıldır hiç açılmamıştı!..

★★★

Müsteşar İsen’in verdiği izni en iyi şekilde değerlendirerek hazırlıklarımızı yaptık. Sıra kameralar önünde kilidin sökülüp kapının açılmasına geldiğinde, hem ARENA ekibinde, hem de o günkü müze yönetiminde heyecan doruğa çıkmış, nefesler tutulmuştu.

Göreve yeni başlayan Müdür Seraceddin Şahin anahtarı çevirdi, bir daha, bir daha çevirdikten sonra ahşap kapı güçlükle ve gıcırtılarla açıldı.

Merakla kafamızı içeriye uzattığımızda, dayanılmaz bir küf kokusuyla karşılaştık. Örümcek ağlarından göz gözü görmüyordu. Duvardan duvara halatla bağlanmış gibi duran bilek kalınlığındaki örümcek ağlarını aralayıp, güçlükle birkaç adım atan yetkililer, bu manzara karşısında ne diyeceklerini şaşırmışlardı. Çünkü envantere kayıtlı tarihi papaz tahtları, boy boy ikonalar, ahşap sütünceler, Osmanlı dönemine ait aydınlatma kandilleri ve vaktiyle mihrabın iki yanına serilen yüzyılı aşkın geçmişe sahip eşsiz değerdeki halılar çürümüşlerdi. İhmal ve unutulmuşluk öylesine ileri ve yıkıcı boyutlara ulaşmıştı ki bir benzeri bulunmayan halılar, dokunduğumuzda elimizde kalıyordu.

Toz toprak içindeki ikonaların üzerindeki resimler silinmiş, papaz tahtları enkaz olmuştu...

★★★

Asıl şoke edici, korku filmlerini andıran görüntüler, yetkililerin kuzeydoğu rampasından galeriye doğru yürüdüklerinde, kazılmış iki mezarla karşılaştıklarında başlıyordu. Mezarlardan çıkarılan iskeletler ve kemikler rastgele ortalığa saçılmıştı.

Belli ki müzede define aranmıştı!..

Yetkililerin verdikleri bilgiye göre; mali polisin kaçakçılardan ele geçirip yediemin olarak Ayasofya Müze Müdürlüğü’ne teslim ettiği çok değerli Süryanice el yazması 3 kitaptan birinin de çalındığı ortaya çıkmıştı! Kütüphanedeki el yazması kitapların göz göre göre nasıl çürütüldükleri ise raporda şu satırlarla anlatılıyordu:

‘‘Nem, toz ve kitap kurtlarının verdiği hasar sonucu el yazması eserlerin ciltlerinde parçalanma, sayfalarında ağır tahribat ve bazı kitaplarda birçok sayfanın nemlenme nedeniyle birbirinden ayrılamaz duruma geldiği ve yapışarak yırtıldığı görülmüştür...’’

★★★

Çökme tehlikesi geçiren Dolmabahçe Sarayı ve bodrumundaki 10 bin obje, haberlerimiz sonrası restore edilerek kurtarıldı ve yeniden teşhir edilmeye başlandı.

Ayasofya’daki bu eserler de elden geçirildi.

Peki ya bizim göremediklerimiz?

Muhteşem çini panoları Saray hırsızınca çalınan, içindeki kültür varlıkları çürümeye terkedilen, kazı yapılıp define aranan Ayasofya’daki İmparatorluk Kapısı’na zarar verildiğini duyduğumda doğrusu hiç şaşırmadım!..

O kapı hâlâ orada nasıl durabiliyor, ona şaşırıyorum!..