Eylül 2013... Erdoğan başbakandı. Beyaz TV’de belgeseli Usta’nın Hikayesi yayınlandı... 

Belgesel, sunucunun “Adınızı kim koydu” sorusuyla başlıyor, onun “Babam” deyip anlattıklarıyla devam ediyordu: “Recep ayında doğduğumuz için Recep, dedemin adı da Tayyip olduğu için Tayyip... İlkokul ve imam hatipte Tayyip olarak çağrıldım. İmam hatipte bir gün öğretmenimiz ‘kim namaz kılabilir’ diye sordu; parmak kaldırdım. Arkadaşlar bana ‘hoca’ demeye başladı. Annem ve babam ise bana Teyyüp derdi.”

Adı Recep Tayyip Erdoğan’dı ama reis oldu, Davos fatihi oldu, dünya lideri oldu, asrın lideri oldu, sağlam irade oldu, uzun adam oldu, İzmir’e gittiğinde AKP’lilere göre Kumral Devrimci bile oldu! En bilineni ise Usta...

***

“Bir alev topu ocağın koridorlarını sardı. Yakıcı rüzgar beni yaprak gibi savurdu. Sağa sola çarpa çarpa düştüm bir yere... Kaçacak yer yoktu. Toparlanma imkanımız yoktu. Ayağa bile kalkamadan ikinci patlama oldu! Bu kez her yanı toz bulutu sardı... Göz gözü görmüyordu, zaten gözlerimi açabilecek durumda da değildim. Boğulacak gibiydim, ölüyorum diye düşündüm... Kendimden geçmişim. 

Biri beni dürtüyordu. Öldüm, mezardayım dedim, sorgu meleği geldi bana sual soracak! Açmadım gözlerimi korkudan... Neden sonra, ‘artık ne soracaksa sorsun da ben de gideceğim yere gideyim’ deyip gözlerimi araladım.

Yaşıyordum.... Madenci arkadaşlardan birinin üzerine düşmüşüm. Koridordaki sitim borusundan sızan temiz hava üzerine düştüğüm arkadaşın uyanmasını sağlamış, o beni uyandırmaya çalışıyormuş meğer. Orada çaresizce yerde yatan arkadaşlarıma baktım. Ellerimi kaldırıp, ‘Allah’ım, şurası yarılsa da kuş olup yükselsem. Gökyüzüne çıksam buradan, çocuklarıma kavuşsam’ diye yalvardım.

Bulunduğumuz noktada 35-36 madenciydik. Çoğu orada can verdi. Ben faciadan kurtulan 18 kişiden biriydim. Bir arkadaşım vardı, Ali. Kazadan dakikalar önce madenin içinde kafasının üzerinde bulunan bir direği göstererek, ‘Ali oradan çekil başına maşına düşer’ demiştim. O da bana, ‘Aman be Salih, nasıl olsa öleceğiz, ha bugün ha yarın’ demişti. Ali o gün madenden çıkamadı!”

7 Mart 1983’te Zonguldak Armutçuk’ta, tıpkı Amasra’da olduğu gibi grizu patlamıştı. 103 canımızı yitirdik. O gün 27 yaşında olan Salih Kılavuz yıllar sonra 2014’te grizuda yaşananları ve yana yana ölümü bu cümlelerle özetlemişti Ereğli Bülten gazetesine.

Bugünlerde sabah akşam grizu anlatılıyor ama yerin yüzlerce metre derininde alev topunun önünde savrulanlardan, o anlarda yaşananlardan kimse tek kelime bahsetmiyordu...

Amasra’daki grizu patlamasından Salih Kılavuz gibi kurtulanlar var. Ancak onlar onun kadar şanslı değil. Durumları maalesef çok ağır!

Nereden mi biliyoruz?

Usta’dan...

Saray’da yapılan e-İnsan Programı’nda konuştu Cumhurbaşkanı Erdoğan. Şehir hastanelerinin geldiği noktaya dikkat çekti, konuyu Amasra maden faciasına getirip şunları dedi:

“Amasra’daki maden kazasında 41 şehidimiz var. Yaralılara da anında müdahale ederek onları sağlıklarına kavuşturmak için mücadele ediliyor. Olayda altı kişi de ağır yaralandı. Hastanede ziyaret ettiğim yaralılardan bir tanesinin şuuru açık. Diğer beş yaralının durumu biraz sıkıntılı. Belediye başkanlığım döneminde İstanbul’da yanık için bir hastane veya bir hastanede böyle bir bölüm yoktu. Bir tane söylediler orayı gezdim, gezdiğimde maalesef paslı küvetler vardı.

Ama şimdi bunları aştık. Şu anda bizim şehir hastanelerimizde böyle bir sıkıntı yok! İstanbul’daki Çam ve Sakura Hastanemizde tedavi gören, yanık durumları ağır olan yüzde 60, yüzde 80 konumundaki bu hastalarımızın şu anda Türkiye’de adeta bir numara konumunda olan profesörlerimiz tarafından tedavileri yapılıyor! Estetikte şu anda yine aramızda olan değerli hocalarımız, Türkiye’de çok çok ciddi operasyonlar gerçekleştiriyorlar. Nereden nereye geldiğimizi söyleme bakımından bunlar çok önemli...”

Usta, ustalığının 20. yılında aynen bunları söyledi.

Neredeeen nereye geldiğimizi göstermiş oldu hepimize!