Dinin iki yönü vardır; bir yönü Tanrısal alana temas eder, diğer yönü ahlakı inşa eder. Kişi bu noktada kültürel mirasıyla baş başadır.  Sorun burada başlar. Zira kültürel miras, formlarını; kendi zamanının bilimini, felsefesini, hukukunu, örfünü, adetini içinde barındırır. Bu formları, dinin kendisi olarak okumak dinin esprisini ortadan kaldırır. Zira hayatın dinamikliği üzerinden yeniden yeniden düşünülmesi gereken din, indî görüşlerle statikleşir. Böylece akıl devreden çıkar ve bireysel muhasebe kaybolur; sosyal hayatta yapılması gereken diğer muhasebe türleri de ihmale uğrar. Adalet, eğitim, sağlık, hukuk, yönetim ve benzer kurum ve kuruluşlar bu ihmalden nasibini alır. Dikkat edilirse Müslüman ülkelerde yaşanan sorunlar birbirine benzer; bireylerde muhasebe işlemediği için Batıda gördüğümüz toplum duyarlılığı yoktur.

“Ramazan ayı muhasebe ayıdır” ifadesinin Müslüman kültürde karşılığı, eksik ibadetler veya alkol gibi yasaklardan uzaklaşmadır. Fikri, zihni, felsefi, siyasi, toplumsal zeminde yüzleşmeler göz ardı edilir. Bundan dolayı din topluma ahlak olarak değil daha çok alışkanlıklara dönüşmüş ibadetler olarak yansır. Şu günlerde yaşadığımız deprem ve sel felaketi sonrası olup bitenleri hatırlayalım; hatalar silsilesinde harcı karandan demiri döşeyene, imarı çıkartandan binayı yapana, mühendisinden müteahhidine, politikacısından bürokratına her kalemde yer alan insanımızın büyük çoğunluğu, sorulduğunda kendini dindar olarak tanımlayacaktır. Fakat öyle bir çelişki ki, Cuma namazına gösterilen hassasiyet, imzalar atılırken, müşteriye kusurlu mal satılırken, kamuya ait araziler yandaşa peşkeş çekilirken, kurumlara atamalar yapılırken vb. akla dahi gelmez.

DİNİN GELİŞMİŞ FORMU AHLAKTIR

ABBTV’de İnsana Dair” programında, bu haftaki konuğum Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün’ün yaptığı şu tespit fevkalade önemlidir:

Dinin gelişmiş formu ahlaktır. Ahlak daha evrenseldir. Din ile insanları bir düzene koyarsınız. Din de bir hiyerarşi getirir ve bir düzen önerir size. Ahlaklılığı önerir. Ama dinin içerisinde çok şey var. Ahlak sistemi, dinin önerdiklerini derler toplar ve onları bir kategorik imperatif dediğimiz, herkesin uyması gereken bir yasa haline getirir ve rasyonel olarak herkes der ki -sadece bir dinin içindekiler değil, dinsiz olanlar bile o ahlaka- ‘evet bu doğrudur’ der. Bu anlamda ahlak dinden daha evrenseldir ve daha gelişmiştir. Benim geldiğim nokta şu; kabul etmek lazım ki, bizim toplumumuz ne din ile ne de ahlak ile yola geliyor. O zaman hukuka baş vurmak gerekiyor, üzgünüm bunu söylediğim için ama bu şu demek değil, dini anlatmaktan, ahlakı hatırlatmaktan vazgeçelim. Bu değil. Ama çok sıkı hukuk kuralları gerekiyor. Bu şu demek, bir insan sorumluluklarını yani hakkının peşine düştüğü kadar sorumluluklarının farkında olmayı da öğrenecek. Yok, öğrenmedi mi, öğreteceksiniz.

NASILSANIZ ÖYLE YÖNETİLİRSİNİZ

Müslüman toplumlarda ortaya gelen kötülükleri, din çerçevesine alma ve faili de Allah olarak gösterme alışkanlığı, sorunları çözümsüz hale getiriyor. Bu bilerek yapıldığında dine ve topluma ihanettir. Bilmeden yapılıyorsa temelinde cehalet ve kültürel mirası olduğu gibi alma anlayışı vardır. Buna düşünme tembelliği de diyelim. Çünkü düşünmeden ve sorgulamadan yapılan her kabul, beraberinde bir konformizm getirir. Bu kültürün çocukları, Kant’ın ifadesiyle “aklını kullanma cesareti” göstermediği sürece hep başkalarının aklına müracaat edecek ve kendi düştüğü ergin olmama durumundan kurtulamayacaktır. Peki, kime yarıyor bu durum? Din istismarcılarına, güç devşiricilere, halkın parasıyla saltanat süren muktedirlere.  Kur’an, yöneticilerin “halkın kalbine göre” (İsra/16) olacağına dikkat çeker. “Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz” sözünü hatırlatalım.

Evet, muhasebemizi çok yönlü yapmak zorundayız. Din, bizden iyi düşünce ve iyi eylem istiyor. İman yani güven böyle inşa edilir. Kişi sorumluluğunun idrakinde olacak.

İman, aynı zamanda bir mütekabiliyet bir karşılıklılıktır. Evet, biz Allah’ı arıyoruz ama Allah da insanı arar ve ona güvenmek ister. “Allah’ın kulu yeryüzündeki kolu” sözünün yolu güven insanı olmaktan geçer. Allah’a inanmış olmak, Allah’ın bize inanacağı bir ahlaka sahip olmakla gerçekleşebilir.

Güvenin hâkim olduğu bir ülke diliyorum sevgili okurlarım; hayırlı Ramazanlar.