Beka bildiğiniz gibi “varlığını sürdürme” silinip yok olmama demektir. “Baki (ba hecesi uzun değil kısa telaffuz edilecek) kalan kubbede hoş bir seda imiş” mısrasında “baki” de aynı anlama, yani uçup gitmeyen “kalan” anlamına gelir. Bükâ ise ağlamak demektir. Cumhur İttifakı’na göre, Türk devletinin bekası kendilerinin seçimi kazanmasına bağlıdır. Es kaza Millet İttifakı seçimi kazanırsa, devletimizin sonu gelecekti. Millet İttifakı’na göre bu seçimler bir “var olma-yok olma” meselesiydi. Cumhur İttifakı’nın kazanması TC devletinin sonu olacaktı. Yani seçimi hangi ittifakın kazanacağı belli değildi ama kim kazanırsa kazansın TC’nin geleceğinin tehlikeye gireceği belliydi. Sonuçta milletin yarısı beka sorunu halloldu diye sevinçten, diğer yarısı TC elden gitti diye kederden ağlayacaktı. Lütfen bu zırvalamalara artık son verelim. İçinden geçilen şey, bir değişim sürecidir. 600 yıllık Osmanlı Devleti’nde de değişimler olmuştur. Cumhuriyet Türkiyesi de sürekli değişmektedir. Tamam. Değişme, mutlaka gelişme değildir. Değişimler bazen iyi, bazen kötü sonuçlanır. Ama değişimi gerektiren şartlar oluşunca değişim kaçınılmaz hale gelir. Önemli olan değişimlerin demokrasi içinde gerçekleşmesidir. Demokrasi tamam da bu bizdeki rejim demokrasi mi? Batsın “böyle demokrasi” diyenler, “böyle demokrasi” batınca acaba yerine ne gelir sanıyor? Bugünlerin kıymetini bilelim.

İKTİSAT, FİNANSAL DEĞİL FİZİK BİR FENOMENDİR

Son tahlilde seçim, ülkeyi yönetecek adamı seçmektir. Yönetime talip olan kişilerle  seçmenler arasında yapay değil doğal bir zihniyet benzeşmesi olması gerekir. Bu zihniyet benzeşmesinin bir boyutu da ekonomiyi kavrayıştadır. Eskiden beri sağ partiler “büyümeye” sol partiler “bölüşmeye” ağırlık verir. Sanılanın aksine halk, ekonomiye sağdan bakar. Özellikle kendi hesabına çalışanların bakış açısı budur. Vatandaş bilhassa iş adamları borçtan korkmaz. Borcum önemli değil, yeter ki malım mülküm olsun der. Ekonomi, finansal değil, fizik bir fenomendir. Bir numaralı göstergesi Gayri Safi “Hasıla”dır (Product). Hasıla, hasıl etmekten yani üretmekten gelir. Dolayısıyla ekonomi üretimdir. Ekonomideki her şeyin evrenin fizik katmanında bir izdüşümü olmalıdır. AKP bunun farkındadır. Onun için fizibilitesine bakmadan görkemli eserler inşa ettirmektedir. İnşa edilen bina, yol, köprü, fabrika, hastane ne kadar iriyse halkın gözünde iktisadi politikada başarı o kadar büyüktür.

DIŞ BORCUMUZ OLMASA DIŞ BORÇ ARAMAZDIK

Türkiye, SAGP (Satın Alma Gücü Paritesi) ölçüsüyle kabaca 3 trilyon dolarlık GSYH üreten dünyanın 11. büyük  ekonomisidir. Türkiye’de milli gelir dağılımı adil değildir. Bunu telafi için AKP, dar gelirlileri “himaye eden” bir politika izlemektedir. Akademili veya alaylı iktisatçıların hemen hepsi, Türkiye ekonomisinde bir “döviz bitti” çöküşü bekleyip durdu. Halen de kriz kapıdadır, diyorlar. Haksız değiller. Ama halkın çoğunluğu, böylesi bir çöküşten iktisatçılar kadar ürkmemektedir. Nasıl olsa bu da geçer demektedir. İktisatçıların öngördüğü “döviz bitti” krizi, daha çok “döviz birikimi” olan nispeten varlıklı kesimi tedirgin etmiştir. Onlar da devlet, dövizimize el koyacak derdine düştü. Türkiye ekonomisinin zafiyeti “cari açık”sız yapamamasıdır. Yurdum iktisatçılarına göre bunun sebebi iç tasarruf açığıdır. Tüketim fazlası değildir. Bundan daha yanlış bir tespit olamaz. Milli gelir, tüketim ile tasarrufun toplamıdır. Tasarruf azsa tüketim çoktur. Sanki Türkiye tüketim için hiç bitmiş mal, aramalı veya hammadde ithal etmiyormuş, dış borçla sadece yatırım malları alınıyormuş gibi konuşuluyor. İşin ilginç yanı Türkiye’nin gerçekte cari açık da vermiyor olmasıdır. Ama iş o kerteye gelmiş ki; 450 milyar dolarlık dış borcumuza neredeyse cari açık kadar döviz faizi ödüyoruz.

SON SÖZ: TL’ye faiz ödemek haram, dolara faiz ödemek helaldir.