Cem Toker, Liberal Demokrat Parti’nin eski başkanıdır...

Atatürkçü, laik, demokrat bir siyaset adamıdır...

Onunla, gazeteci arkadaşım Yalçın Toker vasıtasıyla tanışmıştım. Yalçın Toker, günümüzde sayıları çok azalan düzgün, dürüst gazetecilerden biridir ve Cem Toker de onun yeğenidir.

Yalçın Toker gibi bir amcası olan kişi de düzgün, dürüst, özü sözü doğru biri olur.

TV’de haber kanallarını izleyenler, Cem Toker’i tanıyacaklardır. Sık sık programlara çıkıyor, yorumları beğeni topluyor.

Cem Toker bir süre önce sosyal medyada ilginç bir yorum paylaştı. O yorumu sizlere nakletmek istiyorum.

Toker seçim sonuçları için ironik bir ifadeyle şöyle diyor:

★★★

“Dolar isterse 50, enflasyon yüzde 250 olsun...

Ben seçimi kazandım mı kardeşim?

Kazandım...

Böyle olacağını bile bile oyunuzu bana verdiniz mi?

Verdiniz...

5 yıl daha, hatta sonrası, ömrüm yettiğince o koltukta mıyım?

Şüpheniz olmasın...

Şimdi oturun Karadeniz’deki trilyon dolar gazı...

Gabar’daki zengin petrolü bekleyin...

Jelibon rezervini de bekleyin!

Belki gelir...

Siz de zenginleşirsiniz!”

★★★

Ne diyebiliriz bu gerçekçi sözlere?

“İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar” denir.

Biz de hayal edelim. Belki o zaman yaşadığımızı anlarız...

Yaşamanın acısı var, tatlısı var... Vatandaşa düşen ise acısı!

Acıyı tatlı hale getirmek için umutlar İngiltere’den getirtilip Hazine ve Maliye Bakanı yapılan Mehmet Şimşek’e bağlandı.

Mehmet Şimşek’in uluslararası camiada saygın bir yeri vardır.

Ona “Enflasyonu önle, işsizliği azalt, ekonomiyi düzelt” diyorlar.

Ancak... Nasıl düzeltecek?

Mehmet Bey’in önünde dağ gibi “Hukuk engeli” var...

Türkiye’de hukukun üstünlüğü sağlanmadan hiç kimse fazla umuda kapılmasın!

★★★

İç ve dış sermaye ülkeye güvenip yatırım yaparak üretimi arttırmadıkça, tarımsal üretim azalmaya devam edip, köyden kente işsizlik göçü sürdükçe, Türkiye ekonomisinin hayal ettiğimiz düzeye gelmesi mümkün değildir.

Hayallerin gerçekleşmesi, ekonominin düzelmesi için önce güven lâzım. O da büyük oranda hukuka ve adaletle bağlı! Fakat... Ne yazık ki, adalet konusunda henüz hiçbir olumlu gelişme yok!

Şeriat çığlıkları!


Ülkemizde umut kırıcı olaylar yaşanıyor.

Çok sayıda demokrasi ve laiklik karşıtı adam, milletvekili yapılarak Meclis’e sokuldu.

Anayasa’nın “değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk 4 maddesini” tartışmaya açmak isteyenler var.

Tarikat ve cemaatlere yüz veriliyor, hepsi serpiliyor, gelişiyor!

Cübbeli Ahmet Hoca denilen demokrasi ve laiklik düşmanı bir adam çıkıp açıkça şeriatı savunuyor, suç işliyor ama hiçbir savcı harekete geçmiyor!

Adamın sözleri rezalet:

“Biz şeriatçıyız. Demokrasiye inanmıyoruz, reddediyoruz. Biz şeriat ehliyiz. İstanbul’da önümüzde belediye işi var. Tehlike büyüktür. Görüyorsunuz ortalığı, olayları... İstanbul’un  ne hale geldiği, belediyenin bizlere neler yaptığı, ne zararlar verdiği, ne kazanımların geri gittiği ortadadır. Onun için rehavete kapılmamak lâzım. Maalesef Ankara da öyle, İzmir de...”

Demokrasinin sağladığı imkânları kullanıp “Şeriat çığlıkları” atmak suçtur ama günümüzde aldırış eden kim?

TEBESSÜM

Meğerse küfür neymiş?


Dursun “Yaa Temel’ciğim, iyisin, hoşsun ama çok küfür ediyorsun” der. Temel somurtur:

“Evet edeyrum, ne olmuş ki?”

“Peki, bu küfürlerin sebebi nedir?”

Temel bilgiç bir tavır takınarak anlatır:

“Adı neydi, unuttum valla... Hani büyük bir filozof vardı... ‘Küfür kalbin yelpazesidir’ demiş, ben de onun yolundayım, kalbimi yelpazeleyrum!”

GÜNÜN SÖZÜ


Mert düşman, kalleş bir dosttan çok daha iyidir!