İYİ Parti Genel Başkan Başdanışmanı, milletvekili adayı Turhan Çömez, SÖZCÜ’ye konuştu


Çömez, “Bir partinin genel başkanı beraatla sonuçlanmış bir kumpas davasıyla ilgili ‘yeniden görülmeli’ diyebiliyorsa, o partinin önemli bir ismi seçim arifesinde buna benzer ifadeleri tekrar ediyorsa ben bunun arkasında art niyet ararım” dedi


Sevgili okurlar, öncelikle Ramazan Bayramı’nızı başta sağlık ve huzur olmak üzere en iyi dileklerle kutluyorum. Yıllar süren, çok büyük haksızlık ve hukuksuzluklara neden olan Ergenekon- Balyoz davalarının sonradan AKP tarafından da “FETÖ kumpası” olarak adlandırıldığını biliyoruz. DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu’nun “Ergenekon ve Balyoz’un darbe girişimi olmadığını kabul etmem mümkün değil” sözlerinden sonra İYİ Parti Genel Başkan Başdanışmanı Turhan Çömez, Twitter’dan “Ergenekon ve Balyoz davaları FETÖ ile AKP’nin kol kola olduğu dönemde emperyal güçlerle birlikte kurguladıkları kumpaslardır. Dönemin Adalet Bakanı başta olmak üzere bu zulmün sorumluları hesap verecektir” cevabını yazdı. Yeneroğlu’nun karşılığı şöyleydi: “Hukuka ideolojik gözlüklerle bakınca haklıyla haksızı ayırmak mümkün olmaz. Hukuk hiçbir siyasi partinin olmadığı gibi sizin de siyasi aparatınız değil.” Bu çok önemli tartışmayı ve gündemdeki diğer olayları Sayın Turhan Çömez’le konuştum.

Dr. Turhan Çömez İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra uzun yıllar genel cerrahi uzmanı olarak çalışmış, daha sonra Tayyip Erdoğan’ın ısrarıyla siyasete girerek AKP’den Balıkesir Milletvekili seçilmiş, 2002-2008 yılları arasında milletvekilliği yanında AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın özel kalem müdürü ve danışmanı olarak da görev yapmıştır. 2008’de partisinden ayrılan Çömez, Ergenekon davaları sürecinde İngiltere’ye gitmiş ve sığınma hakkı alarak operatör doktor olarak 13 yıldan uzun bir süre çalışmıştır. Halen İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Başdanışmanı ve İyi Parti Balıkesir milletvekili adayıdır.


- Sayın Çömez, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu ile Twitter’da aranızda geçen “Balyoz-Ergenekon tartışmasını anlatır mısınız, Yeneroğlu’nun seçim öncesi sizinle bu tartışmaya girmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hatırlayacaksınız, daha önceden buna benzer açıklamalar Sayın Ali Babacan’dan da geldi. Bunca olan bitenin ardından böyle bir açıklama yapmanın iki izahı olabilir; ya hakikaten ne olup bittiğinin farkında değillerdir, büyük bir cehalet vardır veya bir art niyet vardır. Bir partinin genel başkanı beraatla sonuçlanmış bir kumpas davasıyla ilgili ‘yeniden görülmeli’ diyebiliyorsa, o partinin önemli bir ismi seçim arifesinde, buna benzer ifadeleri tekrar ediyorsa ben bunun arkasında art niyet ararım. Tabii bunu konuşurken şunu unutmamak lazım; Ergenekon kumpas davalarının en yoğun yaşandığı adaletin ayaklar altına alındığı bir dönemde bu ülkede Adalet Bakanı Sadullah Ergin’di.

- Partiler bir ittifakta da olsa görüş ayrılıkları tabii ki olabilir ama bu çok önemli bir konuda ve çok sert bir tartışma, zamanlama yanlış olabilir mi?

Böyle bir dönemde Millet İttifakı’nın üyesi bir partinin önemli bir siyasetçisi “Bu davanın yeniden görülmesi gerekir” diyorsa ben ona bu cevabı veririm, vermezsem siyasi duruşuma haksızlık etmiş olurum.

- Kendi adınıza konuşuyorsunuz, partiniz adına değil sanıyorum.

Ben şahsım adına söylüyorum, bu davada büyük zulüm görmüş biri olarak bu değerlendirmeyi yaparım. Türkiye AKP ile FETÖ’nün kol kola olduğu dönemde bir takım emperyal güçlerin de koordinasyonuyla bir kumpas süreci yaşadı ve çok sayıda yurtsever mağdur edildi, eziyet gördü. Bugün devletin bu insanlardan tek tek özür dilemesi gerekir.

Adalet Bakanı bizimle yüzleşmeli


- Özür yeterli mi sizce, yoksa yargıya hesap verilmesi mi gerekir?

Erdoğan “Ben bu davanın savcısıyım” demişti, o davanın fiili savcısı bugün yurt dışında, kaçak. O adamın altına zırhlı aracı verirken Erdoğan bu davayla ilgili tarafını net olarak belli etmişti. Ve tam 12 koca yılın ardından bu dava beraatla sonuçlandı, hala kimi siyasetçiler bu süreçten medet umarcasına, eski reflekslerini ve eski kodlarını tekrar hatırlarcasına böylesi absürt ve anlaşılamaz bir tavır içerisine girmişlerdir. Altını çizerek yine söylüyorum, bu davaya dahli olan, katkısı olan, desteği olan her kim varsa hukuku katlettikleri, insan haklarını ihlal ettikleri için hesap vermelidirler ve o günün kudretli Adalet Bakanı mutlaka ve mutlaka o döneme dair hesap vermeli ve bizimle yüzleşmelidir.

Sadullah Ergin

Kılıçdaroğlu’nun Alevi videosu büyük zenginliktir!


- Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı Sayın Kılıçdaroğlu “Alevi” başlıklı ve “Ben Alevi’yim, samimi bir Müslüman’ım, harama el uzatmam” dediği bir video yayınladı. Siz imam hatip mezunu bir siyasetçisiniz, ne düşündünüz?

Siyasetçi kimliğimi bir kenara bırakarak, imam hatip lisesini dereceyle bitirmiş Sünni bir kişi olarak bu değerlendirmeyi yapıyorum; Kemal Bey son derece yerinde, son derece saygın ve doğru bir duruş sergiledi. Çünkü hatırlayacaksınız, bir süre önce Erdoğan hikayesi bittiği, söyleyecek sözü, insanlara verecek umudu kalmadığı için yeniden dini retoriklere döndü ve din üzerinden, inanç üzerinden siyaset yapmaya başladı. Eline aldığı seccadeyle meydan meydan gezerek din istismarıyla oy toplamaya çalıştı, çünkü Erdoğan çaresiz, söyleyecek sözü ve vaadi kalmadı, sözü bitti. İşte tam bu aşamada Kılıçdaroğlu’nun böyle bir duruş sergilemesi, Alevi kimliğini ortaya koyması, bunun üzerinden insanlarla samimi bir şekilde diyalog kurması, kendini ifade etmesi Türk demokrasisi adına büyük bir zenginliktir ve ben kendi adıma söylüyorum; bu videodan sonra daha da umutlandım, Türkiye’deki demokratik olgunluğun geldiği nokta itibarıyla gerçekten umutlandım. Artık Türkiye bu tür etnik veya mezhepsel ayırımcılıklar üzerinden siyaset yapılmasını reddetmelidir, bu olgun demokrasilerde asla yaşanmayacak bir olaydır.

Kılıçdaroğlu’nun ‘Alevi’ videosunu milyonlarca kişi izledi...

Demokrasiyi örseleyen ayırımcı siyaseti reddetmeliyiz


Türkiye laik bir ülke ve bu laikliğin tanımını hepimiz çok iyi anlamalıyız; devletlerin laik karakteri o ülkede yaşayan bütün insanların inançlarının garantisidir ve herkes kendi özgürlük alanı içerisinde dilediği gibi yaşar, dilediği gibi inanır ve devlet bu inançların aynı zamanda garantörü noktasındadır. Bakın, Avrupa’daki olgun demokrasilere baktığımızda laikliğin uygulanış biçimi bu şekildedir. Ne ilginçtir ki dünyadaki bütün mutlu Müslümanlar demokratik ve laik ülkelerde yaşayan Müslümanlardır. İngiltere’de eğer Londra’nın Belediye Başkanı Müslümansa, insanlar ona oy vererek 2’inci kez seçebiliyorlarsa, İngiltere’nin Başbakanı bir Hintliyse ve insanların oyunu alarak siyaset yapabiliyorsa, aynı şekilde İskoçya’nın Başbakanı bir Müslümansa, insanlar oy vererek onu bu koltuğa getirebiliyorsa bu demokratik bir olgunluktur. Türkiye demokrasisinin de bundan aşağı kalır yanı yoktur bana göre. Bu itibarla, demokrasiyi örselemek için insanların etnik kökenleri, inançları, mezhepleri üzerinden ayırımcılık yaparak siyaset yapan insanları bizim reddetmemiz lazım.

Muhammet Yakut’un ifşası reddedilmedi yasaklandı!


- Sedat Peker’in iktidarla ilgili birçok olayı ifşa ettiği videolarla Türkiye uzun bir süre kilitlendi, şimdi aynı şekilde “Diyarbakırlı Sedat Peker” olarak da anılan Muhammet Yakut ortaya çıktı ve videolarıyla dikkat çekti. Bir hesabı kapatılmış, başka bir hesap açılmış. Siz bu videolarla ilgilendiniz mi, nedir bu aniden gelen ihbarlar, ifşaatlar?

Bu açıklamaların ne olduğundan önce neden olduğuna bakmak lazım, maalesef Türkiye’de devlet kurumları yeteri kadar çalışmadığı için bu zaaflar ortaya çıkıyor. Eğer Türkiye’de demokrasinin kurum ve kuralları işler halde olsa, yargı bağımsızlığı olsa, hukukun üstünlüğü gerçekleşmiş olsa, parlamento “yöneten ve denetleyen” kimliğiyle görev yapabiliyor olsa bu sorunların hiçbiri olmaz. Bu açıklamaları yapan kişiyi tanımam, bilmem, ismini ilk kez duydum. Yaptığı açıklamalar ve ifşaatlar duyduğumuz kadarıyla muhatapları tarafından şu ana kadar ne mahkemeye taşındı, ne de reddedildi, sadece yok farz edildi ve videolar yasaklandı. Ben bunların hepsini “soru işareti” ile karşılıyorum.

Yakut’un doğru söylediğine dair bazı belgelere ulaştım!


“Muhammet Yakut’un yaptığı açıklamaların doğru olup olmadığıyla ilgili kendimce bir çalışma yaptım, ulaşabileceğim bazı bilgiler vardı, özellikle İngiltere’yle ilgili, bazı muhataplarının tapu kayıtlarından ve yaptıkları devasa yatırımlardan bahsetti.  Benim de bundan önce yaptığım bazı açıklamalar vardı, örneğin geçtiğimiz aylarda Dışişleri Bakan Yardımcısı Yasin Ekrem Serin’in İngiltere’deki şirketlerinden ve milyonlarca liralık gayrimenkullerinden bahsetmiştim, bunun üzerine Yasin Ekrem Serin beni mahkemeye verdi ve doğru söylemediğimi iddia etti. Savcılığa giderek ifade verdim ve İngiltere’den avukatlarım sayesinde almış olduğum tüm belgeleri, tapu kayıtlarını, şirket kayıtlarını mahkemeye teslim ettim. Dolayısıyla, iktidar cephesinde yurt dışı yatırımları çok yoğun bir şekilde devam ediyor ve sanıyorum son aylarda özellikle son aylarda Londra merkezli bu yatırımlar giderek arttı.

BEN DE ARAŞTIRDIM

Muhammet Yakut’un ifşaatlarının ardından, bu isimlerin Londra’da gayrimenkulleri olduğuna dair iddiaların ardından ben söz konusu iddiaları yine Londra’daki avukatlarım vasıtasıyla araştırdım; söylenilenler doğru, söylediği şeylerle ilgili ben de İngiltere’den bazı belgelere ulaştım.”

Bu iddiaların her biri hükümet düşürecek kadar güçlü!


Seçimlere kısa bir süre kala neden ortaya çıktığını düşünüyorsunuz?

Bunu değerlendirmek çok kolay değil, anlaşılan iktidar mensuplarıyla yakın ilişkileri vardı, çünkü hepsini çok yakın tanıdığını iddia ediyor. Şu anda yurt dışında ve kendi cephesinden bir savaş açtığını söylüyor. Çok önemli iddialar ortaya konuyor ve her bir iddia bir hükümet düşürecek kadar güçlü iddialar. Demokratik bir ülkede bu tür iddialar hukuk kuralları çerçevesinde tek tek incelenir, yasal süreç başlatılır. Maalesef Türkiye’de devlet kurumları çürüdüğü, yargı görevini yapamaz hale geldiği için, tek adam rejiminin bütün kurumların üstünde güçlü bir şekilde nüfuzu olduğu için bugün sistem kilitlenmiş ve çalışamaz vaziyette. Ancak şunun altını çizeyim; hem Sedat Peker’in, hem de Muhammet Yakut’un açıklamaları 15 Mayıs itibarıyla iktidar değişikliğinde mutlaka yasal zeminde tek tek ele alınacak, her bilginin üzerine hukuk çerçevesinde gidilecek ve muhataplarıyla ilgili yasal süreç başlatılacaktır.