Ulusumuzun ve ülkemizin kurtarıcısı, devletimizin kurucusu, aydınlık kaynağımız, Anadolu’muzun hiç batmayan güneşi. Bizim her şeyimiz, bize her şeyi veren büyük Türk.

Ne yazık ki O’nu gereğince anlamadık, anlatamadık; tanıyamadık, tanıtamadık. Yalnızca bu kadar mı? Onun kazandırdıklarının ve kendisinin de değerini yeterince bilemedik. Yabancıların bizden daha iyi bildiklerini söylemek abartı olamaz. Anıt-Kabir’in yurttaşlarımızın sel gibi akışıyla dolmasının coşkusu, kırgınlıklarımızı azaltarak acımızı dindirmekle birlikte, sorumluluk ve yükümlülüklerimizi de anımsatıyor.

ATATÜRK’ümüzün her sözü güzel. Günümüzde bile geçerliğini koruyor, gelecek yıllara uzanıyor. Özdeyiş nitelikli anlamlı, güzel sözlerinden “Ne mutlu Türk’üm diyene! -Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. -Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. -Bu milletin istiklâlini yine bu milletin azim ve kararı kurtaracaktır. -Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir. -Ya istiklâl ya ölüm!”. Özellikle Gençliğe Seslenişi (1927). Ayrıca, 6 Şubat 1933 Bursa Demeci, 10. Yıl Söylevi ve 29.10.1938 Türk Ordularına İletisi. 5 Kasım 1925’de Ankara Hukuk Mektebi’ni açış konuşmasının sonunda “Bu kurumu açarken duyduğum mutluluğu hiçbir girişimde duymadım.” demesi ile 1920’de “Adalet gücü bağımsız olmayan bir ulusun devlet biçiminde varlığı kabul olunamaz” sözü, O nun demokratlığının ve hukuka verdiği önemin özgün kanıtlarıdır.

Atatürk “Ben özgürlük aşkı ile dolu bir insanım.Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyerek ulusunun özündeki değeri, ulusal yönelişi ve amacı en gerçekçi, en yalın, en doğal biçimde açıklamıştır, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ulusun örgütlenmesi olarak niteleyen Atatürk, bağımsızlığı devletin dayandığı temellerin başında saymıştır. Devletin etkinliğini, gücünü bağımsız yapısında aramak, işlevlerini yerine getirme çabalarını bu kavrama bağlamak benimsenip korunmasının koşulu sayılacaktır. Bağımsızlık, varlığın en somut kanıtıdır. Bağımsızlık bir devletin olmazsa olmaz niteliğidir, yaşam nedenidir ve onurudur. Ulusu oluşturan bireylerin özgürlüğüyle sıkı sıkıya bağlı olan bu ilkenin büyük önemi yine Atatürk’ün “Benim değersiz bedenim bir gün elbet toprak olacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti sonsuza değin bağımsız yaşayacaktır” sözüyle vurgulanmıştır. Canımızı adayarak koruyacağımız en temel ilkedir.

ATATÜRK  bizi yaşatıyor. Biz de O’nu içtenlikle anarak yaşatıyoruz.O’na yaraşır olma ve emanetini koruyup güçlendirme çabasıyla onur duyuyoruz. Ulusal egemenlik ve lâik cumhuriyet bağlılığı ve özeniyle O’nun açtığı çağdaşlığın engin ufuklarında Bayrağımızı  dalgalandırarak sonsuza değin bağımsız ve özgür yaşama andımızı yineliyoruz. Ne mutlu ATATÜRK’Ü olanlara, ATATÜRKÇÜ olanlara!

Yazımızı O’nun Garp Cephesi Komutanı, en yakın çalışma arkadaşı İsmet İNÖNÜ’nün 21 Kasım 1938 günlü “Türk Milleti’ne Beyannamesi’nde ki şu tümce ile bitiriyoruz: “Devletimizin bânisi, milletimizin fedakâr ve sâdık hâdimi, insanlık idealinin âşık ve mümtaz simâsı, eşsiz kahraman ATATÜRK, vatan sana minnettardır!”