Anıtkabir’de Celal Bayar’ın “Atatürk, seni sevmek milli bir ibadettir” sözü hiç akıllardan çıkmadı.


Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşının Etnografya Müzesi’nden, 10 Kasım 1953’de Anıtkabir’e naklinde bulunan, mozolenin altındaki kabrine giren 10 kişiden birisi de 21 yaşındaki Yekta Güngör Özden’di.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı görevinde de bulunan, gazetemiz SÖZCÜ’nün yazarlarından Yekta Güngör Özden, Atatürk’ün kabre konulmasına tanıklık eden ve hayatta olan tek kişi. Özden, bugün 92 yaşında.

Yakasından hiçbir zaman Atatürk rozetini çıkarmadı. Büyük Önder’le ilgili çok sayıda şiiri var. O’nu her yönüyle anlatıyor. Kuşkusuz O’nun hiç unutmadığı, unutamadığı Büyük Önder’in son yolculuğunda 10 kişiden birisi olmasıydı. O günü anlatabilecek sadece Yekta Bey kalmıştı.

Yekta Güngör Özden Atatürk'ün defin gününü Saygı Öztürk'e anlattı.


GENÇLİK NÖBETİ

Yekta Bey, “Atatürk’ü toprağa veren 10 kişiden hayatta olan son tanık benim” diye söze başladı. Atatürk’ün naaşı Ankara Etnografya Müzesi’nden 4 Kasım 1953’de çıkarıldı. Yekta Güngör Özden o günü şöyle anlatıyor:

“Ben o zaman Türkiye Milli Talebe Federasyonu Yayın Komisyonu Başkanı, Devrim Gençleri dergisinin de yazı işleri müdürüydüm. Türkiye Milli Talebe Federasyonu’ndan, Atatürk’ün ilk gecesinde tutulması öngörülen gençlik nöbetinin düzenlenmesi istendi. Ben hazırlık yaptım, üniversitelerden, yüksekokullardan 100 erkek 80 kız öğrencinin Atatürk’ün nöbetine alınmasını sağladım.

4 Kasım akşamı biz nöbete girdik. Atatürk’ün tabutu çıkarıldığında ilk defa o tabutun katafalk üzerindeki fotoğrafını ben çektirdim. O fotoğraf hâlâ bende durur. Toplum Zabıtası Müdürü Erdoğan Alaören, benim nikah şahidim olan valinin oğlu Turgut Kantoğlu, İsviçre’de yaşayan Kız Teknik Öğretmen Okulu Öğrenci Birliği Başkanı Türkan Yaylalı da vardı.

TABUT ÇIKARILDI

Halkevi’nde de toplantı salonundan Etnografya Müzesi’nin gidiş -geliş nöbetlerini ben düzenledim. Lisede askerlik dersi gördüğümüzden, yanıma 2 kız, 2 erkek alıp onları yarım saatlik nöbete götürüyor, nöbeti bitenleri alıp geliyordum. Nöbeti 4 Kasım’da bizler tuttuk. 5 Kasım sabahı da nöbeti generallere teslim ettim.

Atatürk’ün konulduğu tabut çıkarılıp kontrol edildiğinde ben de oradaydım. Ankara Tıp Fakültesi öğretim üyesi İsviçre’de öğrenim görmüş çok seçkin bir tıp insanı olan Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu, Atatürk’ün tabutu çıkarıldığında geldi, kontrol etti. Tabuttan çıkarılmadan önce tahta tabut açıldı. Tahta tabutun iki yanında 4’er halka vardı. Sapsarıydı. Ama tabut küflenmişti. Kız Teknik Öğretmen Okulu öğrencileri tahta tabut açılıp içinden çelik tabut çıkarıldığında tahta tabutu elleriyle, bezlerle temizlediler, küfleri giderildi. Tabutun İsviçre’de yapılmış ıhlamur ağacı veya kiraz ağacından olduğu söyleniyordu. Bir tabutu da İsviçre yapımıydı. Tahta tabuttan çıkartılan madeni tabut ayna gibi pırıl pırıl parlıyordu. Hiç bozulmamıştı.

KOLTUKLARININ ALTINDA

O madeni tabutu, elektrikli testere ile kestiler. Tabut açıldı, içinde Atatürk’ün kefenli bedeni çıktı. Bedeni, Prof. Dr. Kamile Hanım kontrol etti. Atatürk’ün iki koltuğunun altına İstanbul’da Gülhane Askeri Tıp Akademisi öğretim üyelerinden şimdi adını hatırlayamadığım bir hoca örnekleri, bir kolonya ve içindeki bileşenlerin de yazılı olduğu iki şişeye koymuş. Kamile Şevki Hanım açtı baktı.

Atatürk, sanki bir gün önce tıraş olmuş gibiydi. Atatürk’ün yüzündeki o güzellik hâlâ tazeliğini koruyordu. O işlemler arasında biz de tabii Atatürk’e gıpta ile baktık. İnsan gözyaşlarına hakim olamıyor. Atatürk’ün naaşında bir bozulma, değişiklik yok. Gömüldüğündeki gibi iyi duruyor. Tekrar onu kapattılar.

SAYGI DURUŞU

Güzel bir kürsü yapılmıştı. Tabut üzerine konuldu ve saygı duruşuna açıldı. 4 Kasım 1953 gününden 10 Kasım 1953 sabahına kadar Atatürk orada kaldı. O sırada Ankaralıların ve Türkiye’den gelen bütün insanların saygı geçişine açıldı. 9 Kasım akşamı Kamile Şevki Hanım ve beraberindekiler Atatürk’ün tabutunu açtı ve bedenindeki ilaçları temizledi. Namaz da kılındı. Atatürk kefeniyle normal tabutuna konuldu.

10 Kasım sabah gittiğimizde Atatürk’ün tabutu Etnografya Müzesi merdivenlerinden indirildi, top arabasına konuldu. Onun arkasında Kız Teknik Öğretmen Okulu Başkanı Mualla Gökhan’ın yaptığı siyah kadifeye Atatürk’ün İstiklal madalyası iliştirilmişti. O da camlı çerçeveli bir yastığa konmuştu. İstiklal madalyasını bir albay taşıyordu.

YÜRÜYEREK ANITKABİR’E

Önde Cumhurbaşkanı Celal Bayar vardı. Makbule Atadan, Meclis Başkanı Refik Koraltan’ın kızının kolundaydı. Onun arkasında, sol tarafta İsmet İnönü, ortada Refik Koraltan, sağ tarafında Adnan Menderes vardı. Onların arkasında milletvekilleri bulunuyordu.”

Yekta Güngör Özden’in yakasında Dışişleri Bakanlığı görevli kartı vardı. O kartla her yere girip çıkıyordu. O dönem il sayısı 67 idi. Tüm illerden öğretmen ve öğrenciler gelmişti. Atatürk’ü Ulus’a getirdiler. Yekta Bey, o anki izlenimlerini şöyle anlatıyor:

“Ankara Palas’ın önünden geçişimizi hiç unutamam. Hıçkırık sesi, top arabasının ve askerin adım sesleri, kuşların kanat sesi dışında ses yoktu. O ortamda yürüye yürüye Anıtkabir’in merdivenlerine gelindi.

SENİ SEVMEK MİLLİ İBADETTİR

İsmet İnönü de Etnografya Müzesi’nden, Anıtkabir’e kadar yürüyerek gelmişti. Tabut Anıtkabir merdivenlerine getirilince top arabasından indirildi, generallerin omuzlarında 220 metrelik yoldan Anıtkabir’in geniş alanına getirildi. Tabut,  ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ yazan sütunun üzerine konuldu. Mikrofon getirildi, Celal Bayar mikrofona geçti. Ben Celal Bayar’ın arkasında, sol tarafındaydım. Çok güzel bir konuşma yaptı.

 ‘Atatürk, seni sevmek milli bir ibadettir’ sözünü hiç unutamam. Bu konuşmadan sonra tabut yavaş yavaş alındı. Ben, Celal Bayar’ın ‘Buyurun arkadaşlar’  deyip Anıtkabir’in altına tabutla gidileceğini sanıyordum. Öyle olmadı. Tabut,  mozolenin olduğu yere alındı. Oradan vinçle aşağı indirdiler. Biz kapıya geldik. Celal Bayar ‘Buyurun arkadaşlar’ dedi. İnönü kapıda sandalyede oturuyordu. Ben o zaman CHP Gençlik Kolları Yönetim Kurulu üyesiydim. ‘Paşam bir isteğiniz var mı?’ diye sordum. Teşekkür etti.

İÇERİDE 10 KİŞİYİZ

Biz aşağıya indik. Kapı kapandı. Baktım aşağıda 10 kişiyiz. Cumhurbaşkanı Celal Bayar,  Başbakan Adnan Menderes, Meclis Başkanı Refik Koraltan, İçişleri Bakanı Namık Gedik,  Ankara Valisi Kemal Aygün, Belediye Başkanı Atıf Benderlioğlu, Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan, Atatürk’ün manevi oğlu Abdurrahim Tunçak, Atatürk’ün son genel sekreteri Hasan Rıza Soyak da İsviçre’den gelmişti ve ben Türk gençliğinin temsilcisi Yekta Güngör Özden.

TOPRAĞA DÖKÜLEN KAN 

Ben bir gün önce Cebeci ve Dışkapı’daki kız ve erkek öğrenci yurtlarından kanlar aldırmıştım. O kanları mezarın toprağına sıktık. Ondan sonra Selanik’ten gelen toprak serpildi. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın memleketi Karaman’dan getirilen toprak serpildi. En güzel kumaş kese içinde bulunan toprak Kıbrıs’tan geleniydi. Çok renkli kırmızı, mavi, yeşil çok güzel bir kese. Onlar da serpildi.

Toprak düzeltildi. Tüm bu işlemler yapılırken Makbule Hanım tek başına kabrin önünde hıçkırıyordu. İşlemler yapılıp toprak düzeltilince kabrin başındaki sehpada bulunan tutanak  devlet yetkilileri Celal Bayar, Tevfik Koraltan, Adnan Menderes, Namık Gedik, Vali Kemal Aygün tarafından imzaladı.

HIÇKIRIKLARA BOĞULDU

Tutanağın imzalanmasından sonra Celal Bayar, ‘Buyurun arkadaşlar’ dedi. Dışarıya çıkarken Makbule Hanım hıçkırıklara boğuldu. Ben, Makbule Hanım’ın sol kolundaki çantasını sağ koluna aldırdım, sağ kolumu uzattım Makbule Hanım’ı kapıda onu bekleyenlere teslim ettim.”

Yekta Güngör Özden, koşarak kaldığı öğrenci yurduna geldi. Odasına çıktı. Atatürk’ü hep gelecek sandı. O ağlarken, arkadaşları Atilla Karaosmanoğlu ve Mehmet Selik geldi. Yatağında hıçkırarak ağlayan Yekta Güngör Özden’i teselli etmeye çalışırlarken, onlar da ağlıyordu.