İş dünyasından gelen faiz indirim taleplerine, bankacılar da katıldı. Piyasalar ve üretim iyice sıkıştığı için, “bir an önce faiz indirimlerinin başlaması” yönündeki baskı artıyor. Ancak hem döviz talebinin durmaması, hem de iç siyasi riskler, faiz indirimlerinin önünde ciddi engel oluşturuyor. 

İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, geçen hafta yaptığı açıklamada, “Merkez Bankası’ndan temmuz ayında, sıkılaşmadan taviz vermeden, 350 baz puan faiz indirimi yapmasını bekliyorum” demiş.  

Dün Ekonomim gazetesinde yayımlanan bir haberde, bu talebin nedenleri sıralanıyordu. Haberde, “Sıkı para politikası ve yüksek faizlerin reel sektörde yarattığı sıkıntılara bir yenisi ekleniyor” denilerek, büyüyen batık kredi sıkıntısı dile getirilmişti. 

30 Haziran’da borçlu cari hesaplar için ikinci dönem sonu faiz ödemesinin geldiği hatırlatılarak, şirketlerin ödemelerini aksatabileceği konusunda bankacıların tedirgin olduğu, reel sektörün da bu sıkıntıyı teyit ettiği belirtiliyordu. 

DÖVİZ TALEBİ İNDİRİME ENGEL

Özetle; şirketler artık borçlarını ödeyemez duruma geldi, bankalar da bundan tedirgin olmaya başladı. Bankaların başka bir nedeni kârlılıklarını artırmak istemeleri. Çünkü bankalar verdikleri yüksek faizli krediden, faizler indikçe daha fazla kâr ediyorlar. 2. çeyrek kârları, 19 Mart krizinin etkileri nedeniyle düşük kaldı. 3. çeyrekte yeniden kâr yazmaya başlayıp, 2025 kârlarını yüksek tutmak istiyorlar.  

Daha önce de söylemiştik; faizlerin düşürülmesi hem şirketlerin hem bankaların hem de vatandaşın işine geliyor. Batık kredilerde artış hızı, KOBİ’lerde yüzde 115, bireysel kredilerde yüzde 170 oranlarında seyrediyor. Bu oranların daha da büyümesi, herkes için felaket demek. 

Herkes istiyor ama hâlâ faiz indirimi için gereken koşullar oluşturulamadı. Merkez Bankası yüksek faize rağmen dövize talebini önleyemiyor. Merkez’in politika faizi indiriminden önce fonlama faizini yüzde 46’ya, hatta 46’nın da altına indirmesi lazım ki; temmuz toplantısında faizi indirebilsin. 

Döviz talebi devam edince, kurları frenlemek için rezervden satış yapmak zorunda kalıyor. Bunu yapınca piyasadaki likidite daraltılamıyor ve fonlama faizi yüksek kalıyor.  

İktisatçılar ve eski Merkez Bankacıları, “yüzde 3.5 gibi bir faiz indirimi”ni neredeyse imkansız görüyorlar. Böyle bir piyasa ikliminde bile, yani yüksek faize rağmen döviz talebi durmamışken, faiz indirimlerinde ihtiyatlı gitmek zorunda olunduğunu söylüyorlar. 

Bunun yanında her an bölgedeki çatışmaların, yani dış risklerin yeniden canlanabileceğine dikkat çekiliyor. Son günlerde, CHP’deki kayyum krizi nedeniyle, toplumsal muhalefetin yeniden yükselmesi yönündeki riskin de büyüdüğü gözleniyor.  

Özetle; iktidarın siyasi olarak devreye soktuğu gözüken yargı kararlarının devam etmesi, piyasaları tedirgin etmeye devam ediyor. 

Baskıcı iktidar anlayışla; dövize talebin önlenmesi de, faizlerdeki hızlı düşüş de, üretimin yeniden canlanması da beklenemez.  

Herkes kendi ve şirket menfaati için, bir şeyler istiyor olabilir. Kendi açılarından haklı da olabilirler ancak genel dengeyi gözetmek, yani halkın uzun süreli çıkarını düşünmek Merkez Bankası gibi kuruluşların görevi.  

Her şeyden önce de, iktidarda ya da muhalefette olsun; politikacıların koltuklarını değil ülkeyi, halkı düşünmeleri gerekiyor.