Kürt ayaklanmasını desteklediği halde, “barış”tan yanayız diyenler var. Bu uyanıklar, böylece hem kendilerini başkalarından daha barışsever ve üstün göstermekte hem de taraf tutmanın sorumluluğundan kurtulmaktalar. Yağma yok! Hepimiz barış istiyoruz. Kıbrıs’a bunun için “Barış Harekâtı” düzenledik. Japon kamikaze pilotları da barış istiyordu. 32 kişiyi öldüren veya 2 ton TNT ile karakol patlatan canlı bombalar da barış istiyordu. Afganistan’ı, Irak’ı, Libya’yı savaşla mahveden Batılı Büyük Devletler de barış istiyordu. Ama savaştılar. Çünkü ne kadar yanlış veya haksız olursa olsun, güttükleri bir davaları vardı. Hem davalarına, hem de bunu ancak savaşarak elde edeceklerine inanıyorlardı. Ne tuhaf ki, Kürt meselesinde PKK komutanları dışında doğruyu söyleyen yok. Onlar açıkça, silahları bırakmayacağız, Türkiye’yi kan gölüne, yangın yerine çevireceğiz; taleplerimiz karşılanana kadar savaşacağız diyor. İsteklerini elde ettikten sonra onlar da “barış” isteyecektir. Hiç kuşkunuz olmasın.
TÜRK AYDINLAR NİÇİN KÜRTLERDEN YANA TAVIR KOYUYOR
Aydın (intellectual) ile okumuş (educated) aynı şey değildir. Aydınlar, içinden çıktıkları toplumun vicdanı olmak iddiasında olan kanaat önderleridir. HDP’nin oy patlaması yapmasında “Kürtçü” Türk aydınların katkısı olmuştur. Aydınlar, kendi toplumlarını övmez, aksine suçlar. Türk aydınlarının, Türklere karşı Kürtleri, Ermenileri veya Rumları desteklemesi, onların fıtratı gereğidir. Aydınların tutumu değil, “beleşçi” olması toplumu kızdırır. Onlar ait oldukları toplumun, beğenmedikleri yöntemle elde ettiği kazanımlardan dibine kadar yararlanırlar. Ama ruhen “ecnebi” oldukları için toplumlarının sorumluluklarını paylaşmazlar. Ortalıkta sesi çıkan Kürt aydını olmadığından, o kesimde aydın sorunu yaşanmıyor.
KÜRTLERİN TALEPLERİ İÇİN REFERANDUM YAPILMALIDIR
AKP’nin önderi Erdoğan, “Cumhuriyet”in kanla ve irfanla kurduğu “ulus devlet” modelini elinin tersiyle yıktı. Kürtleri kazanmak için “Ne mutlu Türküm diyene” sözünü bile kaldırdı. Bu ve benzeri tavizler verince Kürt meselesi biter ve kendisi ebedi şef olur sandı. Ama aldıkları tavizler Kürtlere yetmedi ve savaşa devam kararı aldılar. Erdoğan’ın karizması çizildi. “Açılımı ben başlattım, ben kapatırım” dedi ve daha önce ret ettiği “Kürtleri silahla çözüme ikna” yoluna döndü. Ama artık iş işten geçmiştir. Ordu “orantısız güç kullanmadan” Kürtleri dize getiremez. Buna da Amerika izin vermez. Erdoğan’ın izleyebileceği yol şudur: Derhal ve ön koşulsuz olarak Kürtlerle (PKK dâhil) masaya oturmalıdır. Bu masada hiçbir pazarlık yapılmamalı, sadece Kürtlerden “Somut Taleplerini” (içinde demokratik kelimesi geçmeden) yazılı olarak vermeleri istenmelidir. Eğer bu liste uygun bulunursa, kabul edilip “Barış Anlaşması” imzalamalıdır. Uygun bulunmazsa, bu talepler “halkoyuna” (referandum) sunulmalıdır. Halkoyunda “kabul” çıkarsa barış anlaşmasını halk imzalamış olur. Kimse bir şey diyemez. “Ret” çıkarsa, kim hangi amaç için savaştığını anlar ve ona göre karar alır. Eğer çözüm, “ya taksim, ya ölüm” ise özerklik sınırı kendiliğinden çizilmiş olur.
Son söz: Demirel derdi ki; Demokrasilerde çare tükenmez.