“Kapan”da sevgilisinin ailesiyle tanışacağı hafta sonunda bir yaşam mücadelesi veren Chris’in gerilim dolu hikayesini izliyoruz. 1967 yapımı Stanley Kramer filmi “Beklenmeyen Misafir” (Guess Who’s Coming to Dinner) ülkemizde de bilinen ve sevilen bir filmdi. İzleyenler hatırlar, filmde beyaz bir ailenin genç ve güzel kızı, siyahi nişanlısını ailesiyle tanıştırmaya evlerine götürüyordu. Anne-baba kızlarının Afro-Amerikalı bir sevgilisi olduğunu ilk kez o sırada öğreniyor ve durum yaşanan birtakım çekişmeler sonunda tatlıya bağlanıyordu.

kapan_1

“Kapan” da benzer bir şekilde başlıyor ama olaylar damat adayı için pek de sevimli gelişmiyor doğrusu! “Kapan” günümüz Amerika’sında süregiden ırkçılık sorunu üzerine yükselen enteresan bir film olmayı başarıyor ama. Çok basit bir fikirden yola çıkıyor; siyahi bir genç delikanlı, beyaz sevgilisinin ailesiyle geçirmek zorunda kaldığı hafta sonundan sağ çıkmaya çalışır!

Yönetmen Jordan Peele, bu ilk filminde siyah bir kahramanı diğer türdeş filmlerden farklı olarak, beyaz seyircileri de en az siyahlar kadar ilgilendireceği bir konuma sokmaya çabalıyor. Bunu kendi sürprizini zedelemeyi de göze alarak ve bildik korku filmi numaralarına çok da başvurmadan yapmayı deniyor üstelik. Daha ilk sahnesinde çok da gerekli olmayan bir hamleyle açıyor filmini aslında. Sonra da Chris sevgilisi Rose’un ailesinin evine yaklaşırken siyah bahçıvan ve evin gözlerini kırpmadan konuşan siyah hizmetkarında bir tuhaflık seziyor. Yönetmen bu tuhaflığı bize de hissettiriyor üstelik. Rose’un ailesi Chris’i çok normal ve sevecen karşılıyorlar. Hatta dozu erken kaçan bir samimiyet de kuşku çekiyor. Rose’un erkek kardeşi Jeremy, Haneke’nin “Ölümcül Oyunlar” (Funny Games) filmindeki iki psikopattan biriymiş gibi giriveriyor sahneye. O zaman hepimiz Chris’in bir tuzağın içinde olduğundan iyice emin oluyoruz ve filmin tek sürprizinin bu olmamasını diliyoruz. Zaten iki kez tekrar edilen Obama esprisi de kimilerini erkenden uyandırıyor. Ama bu hikayeyi tüm sürpizlerini sonuna kadar saklayarak anlatabilmek de çok mümkün değil doğrusu. Yine de yönetmen elinden geldiğince kıvrak buluşlar ve zekice hamlelerle takla attırmaya çalışıyor.

kapan_2

Ortasındaki tür değişimi...

Rose’un terapist annesinin (Catherine Keener üzerinden yapılan nasıl da zekice bir “John Malkovich Olmak” göndermesi...) gerçekleştirdiği hipnoz, filmin fantastik damarına bir kapı aralıyor. Ertesi gün eve gelen beyaz konuklarla bu damar giderek filmin ilk kısmındaki tedirginliği fantastik bir komploya doğru çeviriyor. Bundan sonrasında bir kan uyuşmazlığı hissetmeniz mümkün olabilir çünkü bir tür değişikliği yaşanıyor. Sonrasında film, işin içine kan revanın da karıştığı büyük bir tuzağa dönüşüyor. Neyse ki Chris tipik korku filmi kurbanlarından biri değil, aptalca şeyler yapmıyor film boyunca, hatta hikayenin son perdesinde bir an bile tereddüt etmeden sert kararlarını uyguluyor. Sinemada izlediğimiz, beyaz insanlar arasında kalmış siyah bir kahraman için gayet cesur hamleler bunlar.
Jordan Peele’nin filmi başından sonuna ilgiyle izleniyor. Chris’in gelişmelere uzaktan dahil olan yakın arkadaşı Rod’un sahneleri de hikayeye renk ve sempati katıyor. Ama filmin sürpriz oyuncusu yine de evin tüyler ürperten hizmetçisi Betty Gabriel bence...

3,5 yıldız
Kapan (Get Out)
Yönetmen: Jordan Peele
Oyuncular: Daniel Kaluuya, Allison Williams, Bradley Whitford
104 dakika, 15+

Bir keşfetme tutkusu!

Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde İngiltere’de babasının kötü şöhreti yüzünden sürekli önü kesilen Albay Percy Fawcett’in gerçek hikayesini anlatmakta “Kayıp Şehir Z”. Percy Fawcett’in içinde asla sönmeyen bir keşif ateşi yanmaktadır. Henüz dünyanın her köşesi medeniyetle tanışmamış gizemli ücra bölgelerle doludur ve Percy, babasının isminin kendisine engel olmasına izin vermez. Çok sevdiği karısını ve çocuklarını az görmek uğruna, takıntısı ve giderek tutkusu haline dönüşen Amazon’daki kayıp şehri aramaya döner sık sık.

kayip_sehir_1

Hayallerine ya da ideallerine tutkuyla sarılmış insanların yaşanmış hikayelerini ele alan filmler arasında normal seyircinin mesafeli durduğu bazı filmler vardır. “Kayıp Şehir Z”de de eğer Percy’nin tutkusuna çok uzak kalırsanız, filmden sıkılmanız olası. Çünkü Fawcett, kariyerini, sağlığını, güzel karısı ve çocuklarını hep bu tutkusunun arkasında tutuyor. Film bize onun bu takıntısını ünlü Alman yönetmen Werner Herzog’un altın dönemine ait filmlerindeki gibi bir sinema diliyle sunuyor. Fawcett Amazon’a üç yolculuk yapıyor. Bu yolculuklar daha gerilimli ve hızlı bir kurguyla sunulabilirdi elbet. Ama yönetmen James Gray, daha ağırkanlı bir tempoyu, yolculuğun psikolojisini ve Fawcett’in medeniyet hakkındaki hayal kırıklarına değinmeyi daha doğru bulmuş. Belki biraz daha kısa bir kurgu yapılabilirdi. Ama hikayenin daha eğlenceli olmasını bekleyenler “Indiana Jones” filmlerine yeniden dönebilir ya da yakında gösterime çıkacak olan “Lara Croft” filmini bekleyebilir zira.

“Kayıp Şehir Z”nin usta görüntü yönetmeni Darius Khonji’nin görüntüleri, bize bir dizi usta işi filmi de hatırlatıyor. En başta tabi ki Werner Herzog’un “Aguirre, Tanrının Gazabı” (Aguirre, The Wrath of God) ve “Fitzcarraldo”yu, Francis Copoola’nın “Kıyamet”ini (Apocalypse Now), John Boorman’ın “Zümrüt Ormanı”nı (The Emerald Forest)...
Brad Pitt’in yapımcılarından biri olduğu filmde Fawcett’ı canlandıran genç oyuncu Charlie Hunnam, Brad Pitt ve Guy Pearce karışımı fiziği ve incelikli performansıyla akıllarda kalıyor. Robert Pattinson da “Alacakaranlık” filmlerinden kalma imajını yıkmak için elinden geleni yapıyor...

3,5 yıldız
Kayıp Şehir Z (The City of Lost Z)
Yönetmen: James Gray
Oyuncular: Charlie Hunnam, Robert Pattinson, Sienna Miller
141 dakika, 13+

İhtiyarlara yer var!

“Son Macera” sık sık karşımıza çıkan bir yaşlı komedisi. Bizim sinemamızda bile “Güle Güle” adıyla çekilmiş bir tezahürü mevcuttur.
Aynı çelik fabrikasında yıllarca çalışmış üç yakın arkadaş, emeklilik yıllarında da birbirlerine destek olarak yaşayan üç yalnız erkek Joe (Michael Caine), Al (Alan Arkin) ve William (Morgan Freeman), eski işverenlerinin attığı bir kazık yüzünden emekli maaşlarından olurlar. Hayatlarının sonbaharında meteliksiz kalmışlardır ve ne kadar zamanları kalmışsa kalsın rahat bir yaşam özlemi içindedirler. Joe’nun bankadayken yaşadığı soygun tecrübesi onun da aklına bu fikri getirir. Üç arkadaş, borçlu oldukları bankayı soymaya karar verirler. Yakalanırlarsa da hiç olmazsa bakımlı bir hapishanede, sıcak yatak ve düzenli yemekle yaşayacaklardır.

son_macera_1

Çevrelerinde yaşayan birkaç kanunsuzdan destek alan ekip senelerin yaşam tecrübesi ve zekalarını birleştirerek bir plan oluşturur ve kolları sıvarlar. 1979 yapımı aynı adlı filmden uyarlanan bu klişe Hollywood komedisi, üç emektar oyuncunun sırtında yükseliyor en çok. Yan karakterlerden biri olarak hikayeye dahil olan bir zamanların seksi güzeli Ann-Margret da hâlâ çok hoş. Küçük bir karakterde gözükse de Christopher Lloyd da birkaç sahnede neşe kaynağı oluyor. Ama filmin komik olması beklenen diyalog ve şakaları maalesef yeterli güce sahip değiller. Orijinal film 1970’lerin ‘kahverengi’ Hollywood’una dahil bir komedi olduğu için bir parça daha karanlıktı ve farklıydı doğrusu. Bu yeniden çevrimin çok daha pembe ve eğlenceli olması hedeflenmiş ama keşke biraz daha komik bir senaryo için çaba gösterilseymiş. Bu haliyle, bittikten dakikalar sonra beyninizden silinmeye başlıyor film... Açıkçası oyunculuktan gelme yönetmen Zach Braff’ın 2004’te çektiği tatlı bir bağımsız yapım olan “Eve Dönüş”ten (Garden State) sonra geldiği nokta pek de bu olmamalıydı sanki.

Neyse ki hikayenin finali ‘doğrucu davut’ olmadan halledilebilmiş yine de. Bir de ders veren bir finalle sonlansaydı iyice çekilmez olurdu doğrusu. Çünkü bu sömürü üzerine kurulu sistemde gerçekten de ‘herkes turtadan bir parça hakediyor’.

2,5 yıldız
Son Macera (Going in Style)
Yönetmen: Zach Braff
Oyuncular: Morgan Freeman, Michael Caine, Alan Arkin
96 dakika, 7+