Anayasa Mahkemesi’yle Yargıtay arasındaki Can Atalay davası krizi konusunda çok yazı ve yorum okumuşsunuzdur.

Bugün sizinle konuyla ilgili çok sağlam bir kaynağımdan öğrendiğim yeni bir bilgi paylaşmak isterim.

Emin olun Yargıtay üyeleri, Anayasa’yı, yasaları, bireysel başvuru hakkını ve bu konudaki yetkinin kimde olduğunu hepimizden iyi biliyorlar.

Yazacakları hiçbir gerekçenin, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin ve bağlayıcı olduğu gerçeğini değiştirmediğini de bizden iyi biliyorlar.

★★★

Peki o zaman neden böyle bir karar verip ülkede bir devlet krizi çıkarma yolu seçtiler.

Konuyu soruştururken kaynağım aynen şu yanıtı verdi:

“Sonunda Anayasa Mahkemesi’nin dediği olabilir, ancak çıkacak bu kriz, iktidara ‘bakın gördünüz mü bu konuda mevzuatta sorun var, gerekli yasal ve Anayasal değişiklikleri yapalım’ deme fırsatı verecek.”

Ben “Ne yani borsayı düşürecek, döviz kurlarını zıplatacak, zaten krizde olan ekonomiyi iyice kırılgan hale getirecek bir devlet krizi, basit bir taktik için mi çıkarıldı” diye sorarken, sorumun cevabı Özbekistan’dan dönen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan geldi.

Erdoğan, konuyla ilgili soruları yanıtlarken şöyle diyordu:

“Yargının iki kurumu arasındaki yetki tartışmasının çözüm yeri Anayasa’dır yasalardır. Ancak mevcut Anayasamız ve yasalarımız bu konuda yetersiz kalmaktadır.

Darbecilerin 41 sene önce Türkiye’ye biçtiği gömlek yapılan 20’yi aşkın tadilata rağmen 2023 Türkiye’sine artık dar gelmektedir.

Yeni Anayasa meselesini ısrarla gündemde tutmamızın günlük siyaset söylemi değil, hayati bir konu olduğu bu vesileyle herhalde daha iyi anlaşılmıştır.”

Erdoğan, bu açıklamasıyla o taktiği de açık ediyordu. Zaten bir niyet bu kadar açık seçik ifade edilemezdi.

İnsan ister istemez soruyor:

Bu kadar basit mi? Her şey bir taktik uğruna mı?

★★★

2012’de Anayasa Mahkemesi’ne verilen bireysel başvuru hakkı demokrasimize, insan hak ve özgürlüklerine çok büyük katkı sağlamıştı.

Belli ki bu hakların güvencesi haline gelen Anayasa Mahkemesi özgürlükçü kararlarıyla iktidarı çok rahatsız ediyor.

Bu rahatsızlık Cumhur İttifakı liderlerince çok defa dile getirildiği gibi, iktidar cephesi işi AYM’nin kapatılmasını istemeye kadar vardırdı.

Cumhur İttifakı, bir türlü ete kemiğe büründüremediği, muhalefete ciddiye aldıramadığı yeni Anayasa gündemini bir defalığına da büyük bir yargı krizine imza atarak hayata geçirmeye çalışıyor.

Muhalefet bu konuda uyanık olmalı.

Zira son zamanlarda parti devleti haline getirilmeye çalışılan Cumhuriyet’in demokratik nitelikleri konusunda daha fazla geri adım atamayacağımız bir noktadayız.

Geçmişte “vesayetlerle savaşa savaşa geldik”, “üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü” gibi sloganlarla iktidara gelen ve iktidarını koruyan bir siyasi anlayışın bugün kendi üstünlüğüne dayalı bir hukuk sistemi ve yeni vesayetler yaratmaya çalışması her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için “kabul edilemez” olmalıdır.

★★★

Sadece muhalefet değil, AK Parti’de görev yapan ve demokrasiye inanan isimlerin de uyanık olması lazım. Cumhurbaşkanlığı sarayında yapılan bu planlar, gelecekte kendi seslerini kısacak hale gelecektir.

Baksanıza, bazı AK Parti’liler Yargıtay’ı eleştirecek oldu, korkularından kendilerini açık ve net ifade dahi edemediler.  TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, TBMM Danışma Kurulu’nu Beştepe’deki saraydan gelen fren nedeniyle toplayamadı.

Milli iradenin (yasamanın) ve yargı organlarının bu kadar çok yürütme vesayeti altına girmesi, demokrasimiz ve Cumhuriyetimizin geleceği açısından çok riskli bir durumdur.

★★★

Özgürlükler su gibi herkese lazımdır.

Temel haklar hava gibi herkese aittir ve Anayasa’yla güvence altına alınmıştır.

Demokrasiyi ve Cumhuriyeti savunanlar olarak temel hak ve özgürlüklerimizden hiçbir koşulda ödün vermemeliyiz.

Bu görev sadece bizim değil, aynı zamanda AK Parti’de siyaset yapan “demokrat” insanların, hukukun üstünlüğüne ve adalete inanan yargı mensupların görevidir.

Yargı krizinin çözümü bellidir.

Krizi çıkaran Yargıtay, kendi alanına çekilecek ve Anayasa’nın 153. maddesine bağlı kalarak AYM kararının gereğini yapacaktır.

O kadar!