Dost sofralarında çok sık anlatılır. Bayburt il statüsüne kavuşur. Şehirde müthiş bir şenlik vardır. Bu şenliğe katkı olsun diye Kültür Bakanı Devlet Senfoni Orkestrasını Bayburt’a konser vermesi için gönderir. Senfoni Orkestrası muhteşem bir konser verir. Konser bitişinde TRT görevlisi, dinleyiciler arasından bir beyefendiye mikrofon tutar ve sorar: Beyefendi, konseri nasıl buldunuz? Bayburtlu “Gızım Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi” der.
Bayburtlu beyefendinin dediği gibi, Türkiye de Türkiye olalı, ne böyle bir iktidar ve ne de böyle bir ekonomik zulüm görmedi. Sadece ekonomik yoksulluk mu ? Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri sarsılıyor.
Ülkeler tarihleri boyunca zaman zaman ekonomik sıkıntılara düşerler. Bir şekilde ekonomik sıkıntılar zaman içinde çözülür. Türkiye içinde bu geçerli olup yıllar içinde bu bir şekilde aşılabilir.
Şu anda Türkiye’yi bekleyen en büyük tehlike “LAİK EĞİTİM” in, İslami ağırlıklı bir yöne doğru hızla evrilmesidir. Bu evrilme ülkenin önümüzdeki yüzyıllarını karartacaktır. Laik eğitim bir yandan tarikat, cemaat, MEB birlikteliği ile törpülenirken, diğer yandan eğitimli, donanımlı gençlerimiz gelecek kaygısıyla yurt dışına gidiyor. Batıya beyin göçü verirken, doğu ve güney sınırlarımızdan hiçbir özelliği olmayan on binler ülkeye doluşuyor.
Tarih okusalar öğrenecekler ama okumuyorlar…
Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluşu ile ülkenin o yoksul günlerinde, onlarca öğrenciyi yurt dışına gönderdi. O gençler eğitimlerini tamamlayıp ülkeye dönüp ülkenin devrimleri ve eğitiminde görevler aldılar. Köy Enstitüleri ile genç kuşaklar aldıkları modern eğitimle Türkiye’yi yapılan devrimlerle aydınlığa taşıdılar.
Japonya, İkinci Dünya Savaşı’nda büyük bir yenilgiden sonra 5 bin gencini batıya eğitim için gönderdi. O çocuklar ülkelerine dönüp şimdiki Japonya’yı yarattılar. Japonya ilkokula başlayan çocuklarını ilkin Hiroşima’ya götürüp yaşanan felakatin nelere mal olduğunu gösterir. Daha sonra, çocuklar ilmin ışığında Japon halkının neleri başardığı sanayi tesisleri gezdirilerek çocuklar eğitime ilk adımlarını atar. Eğer ilmi önceleyerek yola devam edersek, modern Japonya, bunu başaramazsak Hiroşima oluruz örneği çocuklara verilir.
Genç Cumhuriyet, laik eğitimle Dünya liginde yer alırken, aradan geçen 100 yılda eğitimde geldiğimiz noktaya bakar mısınız? Konuşmayı yeni yeni öğrenen çocuklar, kendi dillerindeki çoğu kelimelerin ne anlama geldiğini bilmeden, bu çocuklar MEB’nın izniyle tarikat ve cemaatlerin ellerine emanet edilip Kur’an kursu adı altındaki yerlere gönderiliyor. Körpecik beyinler yıkanarak yeni bir nesil yaratmaya çalışılıyor.
Bugünlere birden gelinmedi. MEB Müsteşarlığına Sayın Yusuf Tekin getirildi. Müsteşar 10 yıllık süreçte MEB’da Laik Eğitimin temel taşlarını sessiz sedasız birer birer ufaladı ve daha ileri değişimleri de şimdi Bakanlığında uygulamaya koyuyor. Bakan büyük bir cesaretle TBMM kürsüsünde ‘’tarikat ve cemaatler bize göre sivil toplum örgütleridir. Onlarla MEB olarak çok sayıda anlaşmalar yapıldı ve yapılacak’’ diyor. Sayın Bakanın bu konuşması sırasında, gözlerim Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’yi aradı…
MEB Sayın Yusuf Tekin’le, Türkiye’nin gelecek yıllarında, eğitimde hedeflenen “Düşünmeyen, sorgulamayan, biat kültürü ile yetiştirilmiş bir nesil” olacak. Böyle bir nesille uygar Dünya liginden Ortadoğu ligine düşeceğiz…
Yönetenler iktidarınızda “Beraber yürüdük biz bu yollarda dediniz” yere göğe sığdıramadığınız ilk okul mezunu bir adama “ne istedin de vermedik” diyerek göklere çıkardınız. Sonunda o hain, Emperyal işbirliği ve ülke içinde din afyonu ile zehirleyip biat kültürü ile yetiştirdikleri hainler, ülkeyi yıkmaya çalıştı. Aldatıldık dediniz. Halktan helallik istediniz.
Görünen o ki, kısa bir süre önce yaşadığımız o hain başkaldırının ülkede yarattığı hasarı henüz tam tedavi edememişken, bu yaşananlardan hala ders çıkarmadınız. Tarikat-cemaat birlikteliğine kucak açtınız. Bu yol karanlık. Bu gidişe dur deyip, ilk fırsatta Bakanın affını isteyin…
Şu anda Türkiye yol ayırımında. Ya uygar Dünyayı yakalamak için ya Laik Eğitim ya da din afyonu ile zehirlenerek Orta Doğu karanlığında yuvarlanan bir ülke haline gelecek.
Tüm muhalefet liderlerine sesleniyorum. Gün siyaset günü değil. Benim partim, benim seçmenim deme günü hiç değil. Gün, hepimizin birlikte dili, dini, ırkı, etnik kökeni, rengi ne olursa olsun hep birlikte yaşayacağımız Demokratik Cumhuriyet için el ele verme günü. Demokratik haklarımızı birlikte kullanarak ”Laik Eğitim” diyerek karşı duralım. Zaman daralıyor. Tünelden önceki son çıkış…
Sayın Erdoğan; ortağınız sizi devamlı geriyor. Bu gerginlikler hayra alamet değil. Sizi hep sertlik ve kavgaya yöneltiyor. Bir an önce bu ortaktan kurtulup, ülke için en hayırlı olan ”Parlamenter Sisteme dönmektir”. Bunun çözümü için CHP ile bir araya gelip, en hızlı biçimde rejim sorununu çözün, hem siz hem de ülke derin bir nefes alsın.
Bu başarılamazsa, atasözümüzdeki gibi, son pişmanlık fayda etmeyecek.
SON SÖZ; Pek çok din vardır ama ahlak tektir. Ahlaksız insanların dinleri olsa ne olur, olmasa ne olur? JOHN RUSKİN