Bırakın Millet İttifakı’nı, Cumhur İttifakı’nı, seçimden sonra iktidara Almanya’dan Hristiyan Demokrat Partisi bile gelse kaçınılmaz bir gerçek var ortada... Ek bütçe...

Seçimden sonrası yokmuş gibi öyle bir harcadılar ki, para bitti. Şöyle ki;

mart ayında bütçe harcamaları 334 milyar lira olurken, ilk üç ayın toplam harcama tutarı 1 trilyon 45 milyar lira... Oha diyeceğim ama... Bitmiyor ki orada...

★★★

1 Nisan’da başlayan Emeklilikte Yaşa Takılanlar’a yönelik emekli aylığı ödemeleri, yine nisan başında en düşük emekli aylığında yapılan artış ve emeklilere 2 bin TL bayram ikramiyesi ödemeleri henüz bütçe giderlerine yansımadı.

6 Şubat’taki deprem felaketi nedeniyle yapılan harcamalar da yapılan bağış kampanyalarında toplanan paralar, AFAD’a yapılan aktarmalar nedeniyle bütçe dışında ve harcama tutarına dahil değil...

★★★

İlk üç ayda bütçe harcamalarının geçen yıla göre yüzde 83 artması, iktidarın bütçeyi seçime kadar neredeyse sıfırlayacağı aşikâr...

Sıfırlamak da nereden girdiyse literatürümüze... Neyse...

Bütçe ödenekleri ve borçlanılan paraların nereye harcandığını hadi sorgula... Yalan dolan başlıklar altında toplanmış hepsi...

İlk üç ayda mal ve hizmet alımları geçen yıla göre yüzde 132 arttı. İnşallah malı Arap Faik’ten almadı! Hizmet derken? Belli ki yandaşını kolladı.

Savunma harcamaları yüzde 228 arttı. Hayırdır bize bir ülke mi saldırdı. Suriye operasyonlarından olmalı derseniz, o geçen yıl da vardı.

Cari transferlerin yüzde 107 artması dikkat çekiyor. Hazine’den SGK’ya yapılan aktarımları içeren cari transferlerdeki artışın yüzde 100’ü aşması... “Bay Tayyip SGK’yı batırdı!” derlerse yok mu haklılık payı?

★★★

Durun yahu... Daha bütçede görünmeyen Kur Korumalı Mevduat’ın ödemeleri olacak. Hele dolar 20 liranın üzerinde resmi olarak artarsa bütçe tam taklada...

Artık ne kadar sıkışmışlarsa bu döviz yokluğunda... Yine vergiden muaf dediler Kur Korumalı’lara... Üşenmeyip bir hesap yapsanıza ne olacak seçimden sonra?

Ben yaptım! Etraftan çoluk çocuğu uzaklaştırmanız lazım. Nitekim kendisi “18+” uyarısıyla yayınlanan film tadında...

SS


Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu... Yazdıkları son kitap “SS” anca geçti elime... Şu kitap normal bir ülkede yayınlansa, yer yerinden oynardı Fransız Devrimi tadında...

Maalesef bu ülkede, bu parti yönetiminde “SS” kuralı devrede... Nasıl anlarsan anla... İster seve seve, istersen diğer çeşitler de var menüde...Hani derler ya, heykellerini yapmaya kalksak beton yetmez diye... Çok güzel insan ikisi de... Kitap zaten efsane... Yalnız ne yazmışsınız be!

Yarınlara inananlar, en büyük silahımız hafızamız olsun. “SS” ye sevgilerle...

Sürdürülebilirlik


Biz kafayı enflasyon, faiz, dolar ve altın ile yemeye devam edelim. Paran az olunca ancak o kadar rol alıyorsun dünyada... Yok küresel ısınmaymış yok insan haklarıymış, eşitlik, adalet hepsi hikaye bizim nezdimizde...

Oysa dünyanın gelişmiş ülkeleri “sürdürülebilirlik” kavramına takmış durumda... Bize de nasip olur inşallah... Nitekim şükürler olsun ki bizi de mecbur bırakıyorlar kurallara uymaya...



★★★

İhracat mı yapıyorsun Avrupa’da bir firmaya? Adamlar geliyorlar, enerjinin ne kadarı yeşil enerji? Kadın çalışan oranın kaçta? Ne kadar su harcıyorsun ürettiğin birim başına? Soruyorlar...

Allah aşkına, Türkiye’de bu durum normal şartlarda kimin umurunda? Eğer satış yapmak istiyorsan seve seve uyacaksın bu kurallara... Yoksa dışlanacaksın yeni dünyada...

★★★

Bizim yönetimin bu kavramı sadece iklim değişikliği ile ilgili sanıyor olması işin acı tarafı... Ekonomi de konunun içerisinde, adalet de demokrasi de...

Hani ülkenin etik olarak seçimden önce istifa etmesi gereken İçişleri Bakanı LGBT’ye terör örgütü muamelesi yapıyor, bütün politikasını bunun üzerine kuruyor ya...

Bu söylemleri ihracat yapan bir şirkette dile getirin. Bakalım sipariş alabiliyor musunuz? Sana ne, sen kendi işine bak derler... Çekip giderler. Neden? İnsan hakları desem...

★★★

Sürdürülebilirlik kavramına sıcak değilsen bırak ürün satamamayı, kredi bile alamayacaksın yakınlarda... Nitekim bankalar kredi verirken her projenin sürdürülebilirliğini incelemek zorunda.

Mesela Kanal İstanbul... İstediği kadar hileyle hurdayla ÇED raporu alsın çevre düşmanı iğrenç bir proje... Ya devlet kendi kaynakları ile yapacak ya Çin’e, Araplara yaptırılacak ya da yapılamayacak.

Bu projeye kredi verecek tek bir banka bulamazsın. Nitekim bu projeye kredi veren banka sendikasyon kredisi alamaz, borçlanamaz aradığında...

★★★

Amaç günü kurtarmak değil, geleceği kurtarmak. Türkiye’de bilinçsizce faiz indirilince nasıl bağıra bağıra enflasyon patladı. Dünya da ben bu yükü kaldıramıyorum diye yıllardır bağırıyor aslında...

Dünya limit aşım günü ilk olarak taa 1970’de gerçekleşiyor. O günden beri insanlık kredi çeker gibi gelecekte kullanılacak kaynakları yiyor. Sonraki yıllardan borçlanıyor.

★★★

Paris sözleşmesiyle belirlenen 1.5 derecelik sıcaklık artış limitini 2028 yılında aşmış olacağız. İklim değişiminin altından kalkılmaz sonuçlara varacağı 2 derece limiti ise 2049 yılında aşacağımız öngörülüyor. Sonra gelsin felaketler, hastalıklar, fırtınalar, yangınlar, seller, çöller, göçler...

Sürdürülebilirliğin kitabını yazarken “ekonomi” başlığı altında Türkiye’yi örnek gösterseler yeter valla... Ders olarak okutulmalı...

Nelerin yapılmaması gerektiğinin en güzel örneği bizzat Türkiye ekonomisi... Bir daha altını çizeyim, mevcut sistem ve yönetim sürdürülebilir değil... Bu gidişatın sonu felakettir!