Kendi etti kendi mi buldu yoksa çevresi mi onu bu noktaya itti; yaşayıp göreceğiz. Alman şairi Goethe’nin “Büyücünün Çırağı” şiirinde yazıp, anlattığı gibi gücü kontrol edemez oldu.
Bilenler, bilir.
Harika bir şiirdir.
Uyarır herkesi.
Gücü öğretir!
★★★
Yaşlı bir büyücü ve bir de çırağı vardı. Büyücü seyahate çıkmak zorunda kaldı. Atölyeyi çırağına bıraktı ve “her gün dereden suyu kendin taşıyacaksın, her gün her yanı sen süpürüp yıkayacaksın” diye öğütledi.
Çırak bu!
Dereye su taşımaya koşuşturmak, atölyeyi dört yandan süpürmek için neden kendi yorulsun? Ustasından öğrendiği büyüyü süpürgeye uyguladı. Süpürge kendi başına hem dereden su taşıma ve hem atölyede yerleri süpürmeye başladı.
Daha ne olsun!
★★★
Fakat süpürge suyun miktarını ayarlamada kontrolden çıktı. Atölyeyi su bastı. Çırak büyüyü bozmaya kalktı, bozamadı, süpürgeyi durduramadı. Baltayı aldı, süpürgeyi ikiye bölerek büyüyü öldürüp, atölyeyi selden kurtarmak istedi. Bu kez süpürge iki parça halinde su taşımaya devam etti. Atölyeyi sel aldı götürdü.
★★★
Şair, bu şirinde okuruna ve tüm insanlığa; “kontrol edemeyeceğin güçleri asla çağırma” dersi veriyor. Anlayana!
Partisini su bastı, 23 yıldır kurduğu düzen temel tutmaz oldu; sevenleri bile onu ve ittifakını terk etmeye başladı. Yozgat meydanı silme dolup, “İktidar istifa” diye bağırdı. Her 10 kişiden 7’si de “ekonomi kötü yönetiliyor” demeye başladı.
★★★
Seçilmiş Belediye Başkanı İmamoğlu’nun gözaltına alındığı günün gecesinde Türkiye’nin dört bir yanından; İstanbul, Ankara, İzmir, Trabzon, Adana, Bursa’dan; “Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber ya hiçbirimiz” sesleri yükselmişti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde 53 kişinin gözaltına alındığı ikinci dalgaya da halkın yüzde 70’i “muhalefete darbenin devamı” diye baktı.
★★★
Öylesine kendini beğenme, kibir, güç zehirlenmesi batağına saplanma ki, halk gözaltına alınan isimlere ve alınış biçimlerine bakıp; “İmamoğlu’nu seçim sandığında geçmeyeceğini anladı. Savcıyı, polisi, MASAK’ı, bakanlık müfettişini, 23 yıllık diplomayı iptal eden İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu’nu ve iktidar gücünün her aletini kullanarak siyasi rakibini yok etmeye yöneldi” diye inanıyor.
★★★
Çok net, yalın, samimi soruyu halk soruyor: İmamoğlu, tutuksuz yargılansa kaçacak mıydı? İktidar basını ile iktidar yakını TV’ler; “İmamoğlu örgüt üyeleri milyon dolarlık çantaları taşırken yakalandılar. İhale yolsuzluğu yaptılar. Rüşvet aldılar. Belediyeleri soydular. İşte irtikap yapan müdürün eşi… İşte nitelikli dolandırıcılık yapan müdürün kardeşi… İşte kameraların kapatıldığı anın fotoğrafı…” haberleriyle çırpınıyorlar.
Halk onlara inanmıyor.
Adalete güvenmiyor.
İktidarın üstünü çizdi.
★★★
Ben düşüncemi söylemiş olayım: Halkın sağlam bir ölçüsü var. O ölçüye göre karar veriyor ve “tencere dibin kara” diyen atasözünü şu sırada zihninden sürekli geçiriyor. İktidarın iki lideri; Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli, şiirdeki büyücünün çırağı durumuna düştüler. Kontrol edemeyecekleri güçleri çağırdılar. İktidarın atölyesini sel aldı; bu iki lider partileriyle birlikte seçim sandığına gömülmeye doğru hızla gidiyorlar.
Papa sonrası hayıflanma!
Papa hayata gözlerini yumunca; vasiyeti neydi, nasıl yaşıyordu, zengin miydi, parasını kime bıraktı türünden haberler de uç verdi. Papa, sanki bir lokma bir hırka hayat yaşadı. Lüks yaşam sevmiyordu. Mezarının sade olmasını istedi. Nakit parasını ölmeden önce ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştı ve son 200 bin dolarını da “genç mahkumların işçi olarak çalıştığı batmakta olan bir makarna fabrikasına bağışladığı” yazıldı. Papa’nın öldüğü gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 yıl başdanışmanı olarak görev yapan İlnur Çevik, T24’den gazeteci Nursun Erel ile yaptığı söyleşide; “Külliye Sarayı’nda çalışanların sayısının 7.000 kişiye çıktığını” açıkladı. Oysa bir önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Çankaya Köşkü’nde göreve başladığında Cumhurbaşkanlığı’nda çalışanların kadrosunu 800 kişi civarına indirmiş, ayrılırken personel sayısı 400 civarına düşmüştü. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde sayı 400’den 7.000’e çıkmış. 7 binin içinde kaç tane 400 var, siz bulun. Ben buna bakıp; Papa’nın ölümünden kendimize bir hayıflanma çıkarmak zorunda kalıyorum.