Yasa mı, Anayasa mı? Hak mı, hukuk mu?
Hangisi kaldı memleketimizde?
“Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi”nde 142 ülke arasında 117’nci sırada olmak gibi bir utancın ezikliği içindeyiz.
Cezaevleri tıklım tıklım dolu...
Mevcut hapishaneler yetmiyor, büyük paralar harcanarak hızla yenileri yapılıyor!
Basına yansıyan haberlere bakılırsa son davada somut deliller, gerçek tanıklar yok. Zeytin, Çınar, Mimoza, Martı, Kartal, Şahin gibi isimler verilmiş gizli tanıklar var. “Duyum aldım”, “Öyle duymuştum”, “Bildiğim kadarıyla” diye tanıklık yapıyorlar. Bunlar hukuken ne kadar geçerlidir, merak konusu!
★★★
Uzun yıllardır meslektaş olmamız nedeniyle tanıdığımız Merdan Yanardağ hakkındaki iddianın geçersiz olduğu inancındayız.
Açılan dava henüz başlamadan ve Merdan Yanardağ suçlu değil, sadece “sanık” iken, Genel Yayın Yönetmeni olduğu TELE1 Kanalı’na “Kayyum” atanması “Casusluk iddiasının kanala el koymak için bir bahane olduğunu” düşündürüyor.
TELE1 şimdi kayyum yönetiminde eften püften paket yayınlar yapan ölü bir kanal haline geldi, medya adına bir kayıp oldu!
Merdan Yanardağ tutuklanıp Silivri Cezaevi’ne gönderilince TELE1 Televizyonu’nda görev yapan gazeteci meslektaşlarımızın hepsi istifa edip ayrıldı.
Şimdi You Tube’da TELE2 TV adıyla yayın yapıyorlar.
★★★
Merdan Yanardağ mücadeleci bir sosyal demokrat, yılmaz bir devrimci...
Yıllardır onu dünyadaki sömürgeci düzene karşı duruşu ile tanıyoruz.
12 Eylül Askeri Darbesi’nden sonra da tutuklanmış, cezaevlerinde çileli zamanlar yaşamış ama askeri rejim onu yıldıramamıştı.
Şimdi “Casusluk” iddiasıyla yargılanacak!
Düşünüyorum da, Merdan Yanardağ ile “Casus ve casusluk” kelimeleri uzaktan-yakından birbiriyle hiç örtüşmüyor! Nasıl böyle bir şey düşünüldüğüne bile şaşırıyor insan!
Dilerim Merdan Yanardağ âdil bir şekilde yargılanır, hak ve adalet yerini bulur.
★★★
Benim bildiğim Merdan Yanardağ, cezaevinde bile boş durmaz, zamanını değerlendirir. Yazar, çizer, bir şeyler üretir.
“Acaba şimdi hücresinde ne yapıyor?” diye düşünürken bir haber geldi.
Merdan Yanardağ’ın, cezaevinden yakın dostlarına yeni çıkan kitabını duyurduğunu öğrendim. Mesajında “Değerli dostlarım, zorbalığa boyun eğmeyecek ve bu ablukayı hep birlikte dağıtacağız. Sevgiyle...” diyormuş...
Kitabı henüz görmedim. Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan “İsyanın ve Felsefenin Diyalektiği – Devrimci Bir Çıkış İçin Sosyolojik ve Siyasi Etüd”ün daha öncekiler kadar değerli olduğu inancındayım. İlk fırsatta okuyacağım.
Buna yaşamak denirse?
Siyasetteki hesaplaşma amansız bir şekilde devam ededursun...
Ülkemizde yaşamak her geçen gün biraz daha zorlaşıyor.
Ekonomiyi düzeltmesi, pahalılığı önlemesi, halkın refah ve mutluluğunu sağlaması gereken siyasiler nerede?
Onların, halkın sıkıntılarıyla, dertleriyle değil, daha çok kendi meseleleriyle uğraştıkları anlaşılıyor.
Ekonomik krizi yok edecek, gelir dağılımında adaleti sağlayacak adımlar atılmıyor.
Bu üzücü ve olumsuz gidişatın duracağı yok gibi...
★★★
İstanbul Planlama Ajansı (İPA) tarafından yapılan araştırmaya göre, İstanbul’da 4 kişilik bir ailenin yaşam maliyeti, bir önceki aya göre yüzde 2.82 oranında artarak 104 bin 927 liraya yükseldi.
Müthiş bir rakam bu...
Kaç aile ayda bu kadar para kazanıyor ki?
Sanırım geliri yüksek ailelerin oranı yüzde 20, yüzde 30 civarındadır.
Bu hesaba göre Türkiye’nin en varlıklı kenti kabul edilen İstanbul’da bile halkın yüzde 70’inden fazlası yoksul.
Araştırmacılar İstanbul’da yaşam maliyetinin ilk defa 100 bin liranın üstüne çıktığını belirtiyor.
Söyler misiniz? Sabit gelirli yurttaşlar bu kentte nasıl yaşar?
Evet, yaşarlar ama buna yaşamak denirse!
GÜNÜN SÖZÜ
Aç, tokun yüzüne bakmakla doymaz ve aç insan fırın deler!
