İnsanın bazen kendi kendine soruyor “Çoğunluk aptal mı?” diye. Tabii bu soruyu soran kendini o çoğunluktan ayrı tutuyor.
Yapılan araştırmalara göre toplumların büyük kısmı ortalama zekâya sahip. Öyleyse insanlar neden aptalmış gibi davranıyor?
Asıl sorun zekâ değil. Asıl mesele, insanların düşünmeyi reddetmeleri. Bu aslında evrimsel bir miras. Atalarımız için sürüden kopmak, tek başına olmak ölüm demekti. Bu yüzden sorgulamak yerine çoğunluğa uymak, insana hep rahatlatıcı bir güvenlik alanı sundu.
İnsan zihni, ait olma ve dışlanmama ihtiyacıyla çalışır. Çoğunluğun sesi ne kadar güçlü çıkarsa, bireyin kendi sesini susturması o kadar kolay olur. Bugün de sürüye uymak konfor sağlar. Ama bu konforun da bir bedeli var. Tarih boyunca baktığımızda sürüye yani çoğunluğa uyanların yol açtığı felaketler hiç de azımsanacak gibi değil.
***
Orta Çağ’da Avrupa’da binlerce kadın, cadı oldukları iddiasıyla işkenceyle itiraf ettirilip meydanlarda yakıldı. Oysa ortada somut bir kanıt yoktu. Yalnızca korku, söylenti ve dini dogmaların körüklediği bir toplumsal histeri vardı. İnsanlar sorgulamak yerine kitlesel bir paniğin peşinden sürüklendi, akıl yürütmek yerine çoğunluğa uydu.
Nazi Almanyası’nda sıradan insanlar Hitler’e alkış tuttu. Bu, sürü psikolojisinin en sarsıcı örneklerinden biridir. O dönemde milyonlarca insan, sadece fanatik ya da aptal oldukları için değil, çoğunluğun yöneldiği yola kapıldıkları için Hitler’i destekledi. Nazi propagandası, işsizlikten ezilmiş, Birinci Dünya Savaşı’nın yenilgisiyle gururu kırılmış geniş kitlelere basit ama etkili bir düşman gösterdi: Yahudiler, Çingeneler, muhalifler… Böylece sorunların karmaşık nedenleri üzerinde düşünmek yerine, herkesin işaret ettiği günah keçisine saldırmak çok daha kolay bir seçenek haline geldi. Sıradan insanlar, akıl yürütmektense kalabalığın güvenine sığındı. O alkış tufanı sürüye uyma refleksinin sesiydi.
Çin’in Kültür Devrimi’nde de aynı hikâye: milyonlar birbirini taşlayan kalabalıkların içinde yok oldu. İnsanlar, Mao’nun sözlerini papağan gibi tekrarlayıp komşularını ihbar ettiler. Bir gün kurban olan, ertesi gün cellada dönüşebiliyordu. Aptal oldukları için değil; sürünün dışında kalma korkusu, aklı susturmanın en kolay yolu olduğu için. Sonuç? Tarihçilerin bile hesaplayamadığı bir yıkım: en az yarım milyon, belki de iki milyona yakın insan öldü; on milyonlarcası işkenceden, sürgünden, aşağılamadan geçti.
***
Tarih boyunca halkları sürükleyen hep küçük bir azınlık oldu, çoğunluk sadece peşlerinden gitti. Ne yazık ki en akıllının ya da en iyinin değil, çoğu zaman en zalimin peşinden. İşte bu yüzden “çoğunluk aptal mı?” sorusunun cevabı basit: biyolojik olarak aptal değiller ama düşünmeyi reddettikleri için aptal gibi yaşıyorlar. Asıl tehlike ise düşünmeyen çoğunluğun, düşünen azınlığın ürettiği her şeyi bir anda yıkabilecek güçte olması.
***
Bugün sosyal medyada kitlelerin nasıl yönlendirildiğine bir bakın. Bir günde kahraman ilan edilenin ertesi gün linç edilmesi, tam da bu zihniyetin ürünü. İnsanlar kendi aklıyla değil, akımlarla hareket ediyor. Medya, öfke ve korkuyu pompaladıkça kitleler refleksle hareket ediyor. Düşünmek, ayırmak, sorgulamak zahmetli geliyor.
Türkiye’de de tablo farklı değil. İstatistikler halkın zekâ ortalamasının dünya standartlarında olduğunu söylese de sorun zekâ değil, düşünme becerisi. Başlıklarla kitleler yönlendiriliyor, aynı öfkeyi kusan yüz binlerce kişi aslında sadece sürü refleksiyle hareket ediyor.
Eğitim sistemi bu tabloyu daha da ağırlaştırıyor. Çocuklara nasıl düşünecekleri değil, ne düşünecekleri öğretiliyor. Ezber, itaati besliyor; sorgulamak ise cezalandırılıyor. Böyle bir düzende yetişen kuşakların çoğunluğu, haliyle kendi aklını kullanmıyor. Zekâsı ortalama bile olsa, potansiyeli heba ediliyor.
Siyaset de bundan besleniyor. Çünkü düşünmeyen kitleler en kolay yönetilen kitlelerdir. “Biz ve onlar” ayrımı yapıldığında, kimlikler çatıştırıldığında, kalabalıklar düşünmeyi bırakıyor, refleksle saf tutuyor. Yüzyıllar öncesinin sürü psikolojisi bugün hâlâ siyasi meydanlarda işliyor.
Sonuçta şu gerçeği kabul etmek zorundayız: Çoğunluk aptal doğmuyor. Ama düşünmeyi öğrenmediği için veya reddettiği için aptal gibi davranıyor. Bu yüzden Türkiye’de toplumsal aklı değil, toplumsal refleksi görüyoruz.
Atatürk’ün “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesillerden söz etmesi tesadüf değildi. O söz, aslında bu kısır döngüyü kırmanın tek yolunu işaret ediyordu.