Prof. Şule Özsoy Boyunsuz, HÜDA PAR’ın 4. madde çıkışını SÖZCÜ’ye değerlendirdi.
HÜDA PAR lideri Zekeriya Yapıcıoğlu’nun “Anayasanın dördüncü maddesi olmasın” demesiyle başlayan ilk dört madde tartışması büyüyor. Peki dördüncü madde kaldırılırsa ne olur? Neden bu kadar anayasa tartışıyoruz? Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz’a sordum.
Şule Özsoy Boyunsuz’a göre Türkiye’de “demokrasi de yok, özgürlükçü bir rejim de...”
- Anayasa’nın dördüncü maddesi Türkiye’de her dönem tartışılan bir madde miydi? Bu konuda laikliği savunan anayasacıların da farklı fikirleri var mıydı?
Anayasa’nın 4’üncü maddesi devletin temellerini teşkil eden hükümleri koruma altına alan bir madde ve eğer bu temellerle ilgili bir sıkıntınız yoksa 4’üncü madde ile uğraşmanın da bir anlamı yoktur. Bütün Cumhuriyet Anayasalarımızda cumhuriyetin varlığı değiştirilemez kabul edilmiştir. 1961 Anayasası döneminde Anayasa Mahkemesi “Cumhuriyetin niteliklerinin” de değiştirilemezlik hükmüne dahil olduğuna karar vermişti. 1982 Anayasası ise bunu açıkça yazdı ve değiştirilemez hükümler arasına üniter devlet yapısını, bayrağımızı, milli marşımızı, resmi dili ve başkentimizi de ekledi. Bu maddeye karşı olmak demek değiştirmek istediğiniz bir şeyler var demektir. Değiştirilemez hükümlere karşı olanlar da her zaman ulus devlet devrimiyle gelen ilkelerle meselesi olan kesimlerdi. Aklıma Burhan Kuzu geliyor mesela. Anayasa hukukçuları arasında “4’üncü madde kaldırılmalıdır” diye değil de “Bu madde kaldırılabilir mi” şeklinde tartışmalar olmuştu. Bu tartışmalara Anayasa Mahkemesi bir nokta koydu ve 05.06.2008 tarihli kararında 4. maddenin ilk üç maddenin güvencesi olma itibarıyla onun da değiştirilemeyeceğini söyledi.
BEĞENİLMEYEN NE?
- HÜDA PAR liderinin 4. maddeyi tartışmaya açmasının altında, “Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘laik bir devlet’ olduğuna vurgu yapan hükmün değiştirilmesi hedefi yatıyor.” Bu görüşe katılır mısınız?
HÜDA PAR lideri neden 4’üncü maddeyle uğraşıyor? Teknik olarak bu maddeyi ya da yazımını beğenmediği için değil, elbette değiştirilemez maddeleri beğenmediği için. Ortalama zekâda bir kişi için bu çok açık zaten. Beğenilmeyen sadece laiklik ilkesi mi? Laiklik bu hükümlerdeki diğer ilkelerle yakından ilgilidir. Laiklik yoksa demokrasi olamaz, teokrasi olur. Teokratik bir hukukla modern insan haklarına saygılı olunamaz, milli egemenlik kavramından, milliyetçilikten söz edilemez. “Egemenlik milletindir” derken, laik olmak zorundasınız. “Tüm insanlar kanun önünde eşittir” derken, laik olmak zorundasınız. Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlanıyor. Bu ilkeler birbirlerini tamamlıyor. Karşı olunan bunların tamamıdır diye düşünüyorum. Ulus devlet devrimi bu ilkeleri birlikte getirdi, bu devrime karşı olanlar da birlikte yok etmek istiyor. Elbette bir de 3’üncü madde var. Üniter devlet, resmi dil, başkent gibi. Bunlara da karşı olduklarını zaten açıklıyorlar zaman zaman. Yani bence değiştirilemez hükümlere bütün bir karşı çıkış var.
- 4. madde değişirse ne olur?
Bu maddeyi kaldırmak demek, Anayasada belirtilen değişiklik yapma usulü ile ilk üç maddeyi değiştirebiliriz demektir. Oysa 4’üncü maddenin amacı herhangi bir tarihte Meclis’te oluşmuş üçte iki çoğunlukla ya da beşte üç çoğunlukla devletin temeline ilişkin ilkelerle oynanmasını engellemektir. 4 maddenin AY 175. maddesindeki usulle değiştirilmesi mümkün değildir. İfade ettiğim gibi ilkeler bir bütün halinde koruma altındadır. Bu maddeyi gönderip, azar azar devletin temelini yeniden teşkil etmek hukuku dolanmaktır.
- Mevcut Anayasa birçok değişiklikten geçti. Hâlâ darbe anayasası diyebilir miyiz? ‘Sivil ve özgürlükçü’ anayasaya ihtiyacımız var mı?
1982 Anayasası 19 defa değişiklik geçirdi. Özgürlüklerle ilgili hükümlerinde 1995, 2001 ve kısmen de 2004’te iyileştirmeler yapıldı. 2011’den itibaren ciddi özgürlük kayıpları yaşandı. Freedom House gibi özgürlük ölçümü yapan kuruluşlarca Türkiye 2017’den beri de özgür olmayan ülkeler arasında kabul ediliyor. Sebebi Anayasa’nın özgürlüklerle ilgili hükümleri değil, anayasanın uygulanmaması. Türkiye’de demokrasi de yok özgürlükçü bir rejim de. Siyasi gücün kişiselleştiği, adil ve özgür olmayan seçimlerin bulunduğu bir ülke olduk. Kamu parasının ve otoritesinin siyasi gücü sağlamlaştırmak için ödül-ceza mekanizmasına dönüştürülmesi söz konusudur. Anayasanın özgürlüklerle ilgili hükümleri, Anayasa Mahkemesi kararları özellikle toplumun belli kesimleri için sistematik olarak uygulanmıyor. Özgürlükleri yok eden bir rejim inşası sürecinden geçtik. Yargı 2010 Anayasa değişiklikleriyle birlikte sistematik olarak siyasallaştırıldı. Yargı içinde örgüt benzeri yapılar oluşturuldu. Anayasanın yasama, yürütme ve yargıya ilişkin hükümlerinde 2017 yılında çok ciddi değişiklikler yapıldı. Özgürlükleri yazmak değil korumak ve uygulamak önemlidir. 2017 değişiklikleri ile kontrol-denge organlarının kırıntısı kaldı, Öyle ki 1982 Anayasasından değil, 2017 Anayasasından söz etmemiz gerekli. Evet Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Öncelikle hükümet sistemini değiştirmeye, yürütmenin gücünü azaltmaya, kontrol-denge organları kurmaya, özgürlükleri koruması gereken yargı organlarının siyasi iktidardan bağımsızlaştırılmasına ihtiyacı var. Bunlar olmadan istediğin hakkı yaz anayasaya anlamı olmuyor. Elbette mevcut anayasadan daha iyisi, daha tutarlısı yapılabilir ama bu özgür olmayan rejimi sistematik olarak kuranlar ve mevcut özgürlük hükümleri hiç uygulamayanlar daha iyisini yapamazlar.
Kamu kaynaklarını paylaştırarak sadakati satın alıyorlar
- Bugün yaşadığımız süreci ‘anayasasızlaşma” şeklinde yorumlayanlar da var.
Anayasasızlaştık mı? Evet. Anayasalar devleti kuran temel hukuk belgeleridir. Fiili rejim inşası süreçlerinde iktidar sahipleri kendilerini anayasa ile bağlı ya da sınırlı saymıyorsa bu metinler hukuken değilse bile fiilen kalkmış gibilerdir, uygulanmazlar. Buna anayasasızlaşma deniyor. Türkiye’deki otoriter koalisyon, kamu kaynaklarını iktidarına yandaş olanlara paylaştırarak sadakatlerini satın alıyor. Kamu gücünü de buna karşı çıkanları, iktidarları için tehdit olarak algıladıkları insanları cezalandırmak için kullanıyorlar. Kamu kaynaklarına erişmek bu iktidara biat etmekten geçiyor. Mevcut rejim için gücün kişiselleşmesi ve tek elde toplanması, tüm kaynakların kontrolü, yandaşlara dağıtımı ve iktidarlarına yönelik tehditlerin bertaraf edilmesi açısından önemli. Bunu önce fiilen kurdular sonra da hükümet sistemini 2017’de değiştirerek hukuki üst yapısını hayata geçirdiler. Ancak anayasada kalan kimi haklar ve özgürlükler, cumhuriyetin nitelikleri tabiri caizse eski hukuk, yeni rejimle bağdaşmıyor. Bunu da uygulamıyorlar, görmezden geliyorlar. Fırsat bulunca yok edecekler. Bir de yeni rejimin yeni bir meşruiyet mekanizması kurması gerekiyor. Burada da ideolojik olarak siyasal İslam yeni rejimin meşrulaştırıcı gücü olarak düşünülüyor, belli ki. Milli Eğitim aracılığı ile ideolojisini yeni nesillere benimsetmeye çalışıyor. Yani onu da inşa etmeye çalışıyor.
Hak var güvence yok
- Bugün Türkiye’de birçok sorun yaşıyoruz. Özellikle temel haklar konusunda. Sebep var olan anayasa mı?
Türkiye’nin özgür bir ülke olmamasının sebebi var olan rejimdir. Doğrudan anayasanın temel haklarla ilgili hükümleri değildir. Örneğin, AY 34 “İzin almadan barışçıl gösteri serbesttir” diyor ama daha dün Narin cinayetini protesto etmek isteyen bir avuç kadını yürütmedi polis. Haklarımız var ama güvencesi yok. Peki, bununla Anayasayla ilgisi yok mu? Var. Mevcut hükümet sistemi kontrol-denge araçlarını ve bağımsız yargıyı yok etti. Devleti tek kişiye indirgedi. Haklarımızı korumak için onları uygulayacak bir yürütme, yasama ve koruyacak bir yargı kurmamız gerekiyor. Kısaca hükümet sisteminin değişmesi gerekiyor. Neden yoksuluz? Sebebi kamu yönetimin liyakate değil sadakate dayalı olması. Kamu kaynaklarının eşit ve adil toplanmaması. Kamu sorunlarını doğru tespit etme yeteneği olmayan sadakatine göre seçilmiş ve temel amacı kamu kaynaklarıyla zenginleşmek olan bir yönetim yapısına sahip olması. Bu tür rejimlerin olduğu yerlerde yöneticiler ve yandaşları zengin, halk ise fakir oluyor. Buna karşı çıkılmaması için de özgürlükler, bağımsız yargı yok ediliyor. Güvenlik güçleri ve ordu kişiye sadık hale getiriliyor. Bu rejimi, onun hükümet sistemini ve diğer tüm kurumlarını tasfiye edip gerçek demokrasiyi ülkemize getirmeden iflah olamayız.